|
Yayımlanan Sayı : 1348
İyi ki genç yaşta meşhur olmamışım! - 28.12.2011
çoğu... Ama en çok bir müzikalde oynamak istiyor. Başarısının ve enerjisinin sırrı her şeyi büyük bir aşkla yapması. Özkan Uğur çok keyifli biri, tebessümü hiç eksik olmuyor. Eski bir dost gibi, samimi, güvenilir. Dizideki suratsız, şiddet dolu huzursuz Kemal’i bu kadar gerçek canlandırması şaşırtıcı. Zaten o da bu yüzden rolüne büyük heyecan duyuyor.
- “Bir Ömür Yetmez’de”, Kemal, namı diğer “Şeker” karakteri ile karşımıza çıktınız. Sizi her türlü rolde görmüştük ama “Kemal” bir kırılma oldu. Nedir hikâyesi? - Ne yaşarsanız yaşayın o peşinizi bırakmaz. Bir hata ömrü mahvetmemeli belki ama bedelini ödemeye de hazır olmalısınız. İşte “Kemal” karakterinin özeti bu. Kemal zor bir adam. Güvendiği insanlara ihtiyacı var. Kızıyla sıkıntılı bir ilişkisi olsa da ona hayatını adamış. Kirli işlerin patronu, şiddeti seviyor. Herkes ondan korkuyor ama o da kendisinden korkuyor. Pişmanlıklarında büyük bir trajedi gizli.
- Yani Demokles’in kılıcını hem taşıyor hem de herkese tutuyor. Zor oldu mu bu ifadeyi yaratabilmek? - Sakin, asude bir karakterle, sinirli ve her an patlayabilecek yapıda biri aslında birbirine benzer. Sınırları belirsizdir, ne yapacağını bilemeyeceğiniz çok insan vardır çevrenizde bunun gibi. İşte ben de sinirli gülüyorum, huzursuz bir tebessümüm var. Her şeyi şiddetli, öfkeli. Yani tekin olmayan bir adamı canlandırıyorum ve bu bana inanılmaz heyecan veriyor.
- Müzik, tiyatro, dizi, reklam, sinema... Yok yok, ne yapmadınız ki. Hepsi farklı bir aşk belli, birbirlerine ihanet nedir bilmiyorlar da. - Ben ihanet nedir bilmem. Zaten kendine ihanettir her aldatışın. Bunca işe bulaşmış olmaktan büyük mutluluk duyuyorum. Elimden ne gelirse yapıyorum.
- Yaşınız ilerledikçe gençleşiyorsunuz sanki. Yaşam enerjiniz örnek alınası. Var mı bunun sırrı? - “Ne iş yapıyorsan yap, onu aşkla yap”. İşte budur benim pusulam.
- Hiç mi yok karanlık yanlarınız? - Yahu yok hiç karanlık tarafım, çok temizim bu anlamda ve de bakirim. Zaten korku hep bir kaçıştır. Cesaretli olduğun zaman üstüne daha çok varırsınız işinizin, daha çok üstlenirsin. Cesaretli olmanız lazım. Korkudan hiç bir şey elde edemezsiniz. Çünkü zayıflatır.
- Müzisyenliğiniz başka bir dünya ama sormadınız mı kendinize “40 yaşından sonra oyuncu nasıl oldum ben” diye? - Ancak oyunculuk paklarmış demek beni! Mesleki anlamda olduğu kadar hayatta da pişmanlıklarım yok. Hayat da gidiyor zaten kendi halinde. Gelişine yaşıyorum ve mutluyum. Zaten hep söylerim iyi ki genç yaşta meşhur olmamışız biz. Şöhret bize 30'lu yaşlarda geldi. Ne savaşlar verdik, neler gördük. Erken şöhret sarsıcı olabiliyor, tutunamıyor insanlar hayata.
- Yavuz Turgul keşfetmişti sizi... - “Mazeretim Var Asabiyim Ben” şarkısının klibinde mimiklerinden yakalamış beni. Sonra “Eşkıya”nın kadrosuna aldı. Derken “İkinci Bahar”da zabıta Şecaattin oldum. Baktım gidiyor bu iş. Devlet Tiyatrosu’nda “Küçük Bir İş İçin Yaşlı Bir Palyaço Aranıyor”da oynadım. Hızımı alamadım “Komser Şekspir”in Danyel’i olarak buldum kendimi. Fındık reklamında “Aganigi” dedim o da olay oldu. Şanslı adamım... Tüm bunlar benim için büyük bir okul oldu. Zaten ben hep tiyatrocu, oyuncu olmak isterdim de ailem izin vermedi. Ama iyi ki vermemişler çünkü belki şimdi bunları konuşuyor olamazdık.
- Neden aileniz tiyatroya izin vermedi ya da müzik nasıl sıyrıldı izin çemberinden? - Ben beş erkek kardeşin en küçüğüyüm. Babam da denizyollarında çarkçıbaşıydı. Ergenlikte gitara sarmıştım ama tiyatro büyülüydü. Çok yalvardım beni konservatuvarın tiyatro bölümüne yazdırsınlar diye. Ama, ıhıh olmadı! Sonra lisede müzik ağır bastı, MFÖ geldi, pop rock müzikte bir kapı açtık ki sorma. Herkes geçti o kapıdan. “Çokonat” reklamının müziğinden kazandığımız parayla “Ele Güne” karşıyı yaptık ve başladı serüven.
- Müziğe gelmişken MFÖ efsanesi var tabii. Neredeyse yarım yüzyıllık bir grup MFÖ. Hepimizin ezbere söylediği onlarca şarkınız var, bunlar bizim için birer marş. - MFÖ hep ayrı bir yerde. O bir sevgili, dost, kardeş, yoldaş, arkadaş her ne dersen de! Yerini hiçbir şey tutamaz. Fuat da, Mazhar da öyle düşünüyordur eminim. MFÖ yer yarılsa da dağılmaz. Bir de şu gerçek var ki şarkılarımızı bizden başkası söyleyemez, söyleyemiyor da. Biz müzikal bir sorumluluğu paylaşıyoruz. Şarkılarımızla neler neler yaşadı insanlar, biz neler yaşadık.
- Yapmadığınız az şey kaldı ama başka neler var kafanızda? Müzikalde görsek sizi. - Buzda dansa katılacağım! Yok yok şaka tabii. Sonra manşet “Özkan Uğur nereye koşuyor? diye. Bak müzikal hep hayalim oldu yalan yok. Keşke olsa…
- Türkiye nereye koşuyor peki? - Maratonda memleket ama ne maratonu bilen yok! Toplum olarak “çıldır güven otobüsüne” binmiş durumdayız. Her durakta inen yok binen var. Sakin olmamız gerekli. Zaten konuşamama değil de dinleyememe sıkıntısı var bu ülkede. Belki dinlemeyi öğrensek anlama şansımız da olacak. Kötümser değilim, yanlış anlaşılmasın. Zaman zaman eksiklikler olur, önemli olan umudu hep sıcak tutmak. Herkes bir şeyin sınırında yaşıyor, bu bazen keyifli olabilir ama çoğu zaman riskli.
- Sınır değil de fanatizm sanki o. - Evet, fanatizm deyince herkesin aklına futbol geliyor olsa da siyasette de, bilimde de, sanatta da fanatik bu ülke. Rekabet ayrı bir şey, bu kadarı fazla. Şizofreni bulaşıcıdır, histeri gibi... O yüzden kendinizin önüne geçmemeniz gerekli.
- Vazgeçenlerden misiniz, kabullenişleriniz var mı? - Vazgeçmeyi aklınızdan geçirirseniz ölürsünüz, çok net! İnat etmekten, hayal etmekten, arzulamaktan vazgeçerseniz de sonunuz aynı olur. Zaten etrafımızda çok fazla yaşayan ölü var.
|