♪
Kültür bakanlığı sınavında. Ankara thm koro şefi kızını aldı. Urfa korusu şefi kayın biraderini aldı. İstanbul korosu şefi oğlu ve yeğenini aldı. ilginizi çekerse detay verebilirim
ttnet arena - 09.07.2024
♪
Cumhuriyetimizin kurucusu ulu önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını saygı ve minnetle anarken, ülkemiz Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100. yılını en coşkun ifadelerle kutluyoruz.
Mavi Nota - 28.10.2023
♪
Anadolu Güzel Sanatlar Liseleri Müzik Bölümlerinin Eğitim Programları Sorunları
Gülşah Sargın Kaptaş - 28.10.2023
♪
GEÇMİŞ OLSUN TÜRKİYE!
Mavi Nota - 07.02.2023
♪
30 yıl sonra karşılaşmak çok güzel Kurtuluş, teveccüh etmişsin çok teşekkür ederim. Nerelerdesin? Bilgi verirsen sevinirim, selamlar, sevgiler.
M.Semih Baylan - 08.01.2023
♪
Değerli Müfit hocama en içten sevgi saygılarımı iletin lütfen .Üniversite yıllarımda özel radyo yayıncılığı yaptım.1994 yılında derginin bu daldaki ödülüne layık görülmüştüm evde yıllar sonra plaketi buldum hadi bir internetten arayayım dediğimde ikinci büyük şoku yaşadım 1994 de verdiği ödülü değerli hocam arşivinde fotoğraf larımız ile yayınlamaya devam ediyor.ne büyük bir emek emeği geçen herkese en derin saygılarımı sunarım.Ne olur hocamın ellerinden benim için öpün.
Kurtuluş Çelebi - 07.01.2023
♪
18. yılımız kutlu olsun
Mavi Nota - 24.11.2022
♪
Biliyorum Cüneyt bey, yazımda da böyle bir şey demedim zaten.
editör - 20.11.2022
♪
sayın müfit bey bilgilerinizi kontrol edi 6440 sayılı cso kurulrş kanununda 4 b diye bir tanım yoktur
CÜNEYT BALKIZ - 15.11.2022
♪
Sayın Cüneyt Balkız, yazımda öncelikle bütün 4B’li sanatçıların kadroya alınmaları hususunu önemle belirtirken, bundan sonra orkestraları 6940 sayılı CSO kanunu kapsamında, DOB ve DT’de kendi kuruluş yasasına, diğer toplulukların da kendi yönetmeliklerine göre alımların gerçekleştirilmesi konusuna da önemle dikkat çektim!
editör - 13.11.2022
Ahir ömrümü İzmir Şehir Tiyatrosu ile ilgili yazılar yazarak tüketmek niyetinde değilim. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Cemil Tugay’ın siyasal duruşu veya yürüyüşü nedeniyle muhalefet etmek gibi bir düşüncem de yok.
Siyasetçinin bir yönetici olarak özgüveni, öngörüsü, eleştiri ve özeleştiri yeteneği, siyasal mezhebi, sosyal meşrebi, partisi, başarısı veya başarısızlığı; benim için bir ana tema değil.
Benim kendimi sorumlu hissettiğim odak, Türk tiyatrosu ve onun kurumları ile tiyatro sanatıdır. Doğal ki bu bağlamda benim de makam-mansıp, parti-pürtü dinlemeden, sanatıma ilişkin doğrularımı savunma hakkım vardır. Benim için bu, ahlâkî bir sorun olduğu kadar, sanat erbabı için bir yurttaşlık görevidir.
Bu yazıyı yazma nedenim, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Cemil Tugay’ın 14 Mayıs 2025 tarihli Büyükşehir Belediye Meclisi toplantısında yapmış olduğu konuşma ve oradan yansıyan İzmir Şehir Tiyatrosu hakkındaki yanılgıları. Belki daha baştan ‘yanılgı’ yerine ‘yanıltılmış olduğunu’ söylesem daha doğru olacak. Çünkü tiyatronun kuruluş felsefesine, ilkelerine ve geçmiş çalışmalarına dair çevresinden yanlış, eksik bilgilerle ve hattâ ısrarlı yalanlarla beslendiği anlaşılıyor. Gerçekleri çarpıtarak makamı yanlış bilgilendirmenin, nasıl sakıncalar doğurabileceğini, Sayın Başkan benden daha iyi bilir kuşkusuz. Bu yönde çarpıtmalara, Sayın Yıldırım Fikret Urağ’ın bir çağrısına verilen İzBBŞT imzalı resmî bir yazıda da rastladığım için kaygılandım. O nedenle tiyatronun esenliğini adına, Sayın Tugay’ı ve tanık olarak siz okurları, bazı gerçeklerle tanıştırmak istiyorum.
<>
Sayın Tugay, Mayıs Meclisi’nde bir soru üzerine söylediklerinizin eksiksiz yazıya dökümü şöyle:
***** Az önce ’Tiyatro özerkti de biz özerkliğini ortadan kaldırdık’ gibi bir ifade kullandınız. Bu kesinlikle doğru değil. Bakın geldiğimizde, tiyatro ile ilgili yönetmelik, -üstelik seçimden önceki Ocak’ta- yani 2024’ün Ocak ayında yapılan değişiklikle; daha önceden bir Danışma Kurulu ile verilen kararlar, sadece Genel Sanat Yönetmeni ve Yönetim Kurulu Üyelerini -ki o Yönetim Kurulu üyelerini Genel Sanat Yönetmeni atıyor- yani sadece dolayısıyla Genel Sanat Yönetmeni’nin iradesine bırakılmış bir yönetim şekline dönmüştü. Tamamı. Biz onu, ilk kuruluşunda olduğu gibi yine bir Danışma Kurulu’nun kararıyla bu kararlar alınacak şekline çevirdik. Yani ya aklınızda yanlış kalmış, ya da gerçekten burda bir hata yapıyorsunuz. Ben çok, hani çok fazla bu konuda eleştiriye uğradığımız için, çok iyi biliyorum. Kesinlikle çarpıtılmış bir suçlamaya maruz kaldık. Demokratik olmayan, katılımcı olmayan, her türlü bu yöntemi, tam tersine; değerli tiyatrocularımızın, tiyatro sanatçılarının, yöneticilerinin olduğu bir Danışma Kurulu’nun aracılığıyla işler hale tekrar geri çevirdik. Başında olduğu gibi. Şu anda, geçenlerde yine o Danışma Kurulu toplantılarından birine katıldım, çok iyi işlediğini görüyorum; o yüzden yaptığımız işte hiç bir yanlış olmadığına da adım gibi eminim.*****
<>
Sayın Başkan’ın ifadeleri üzerinde adım adım duralım:
*** ’Tiyatro özerkti de biz özerkliğini ortadan kaldırdık’ gibi bir ifade kullandınız. Bu kesinlikle doğru değil.***
Bu söylediğiniz, kesinlikle doğru değil Sayın Başkan. Açıklayayım: Önceliğimiz özerklik, özellikle de sanatsal özerklik olduğuna göre, bunun bir vesayet mekanizması olarak başa oturtulmaya çalışılan bir Danışma Kurulu eli ile sağlanması söz konusu değildir. Bir kurumun üstüne bir başka kurum oturtuyorsanız orada sanatsal özerklikten söz edemezsiniz. Bir ‘üst kurul’un sanatsal özerklikle bağdaşmayacağı, Türkiye’de 30 yıldır tiyatro dünyasında ortaklaşılmış, savunulmuş, sempozyum-çalıştay-kurultay sonuç bildirgelerine yerleşmiş ilkelerden biridir.
Bu, sanatsal özerkliği koruma adına bir ilke, bir tercihtir ve İzmir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Kuruluş Yönetmeliği, bu ilke doğrultusunda hazırlanmıştır. Kuşkusuz bir sayın Başkan’ın kentin tiyatro hayatına dair bir Danışma Kurulu olabilir. Ancak o kurulun, tiyatronun yönetim organları arasında yer alması uygun değildir.
Kuruluş itibariyle İzmir Şehir Tiyatrosu’nun sanatsal özerkliğini sağlayan ilkeler kabaca şunlardı: Bir yerinden yönetim örneği olması, tiyatrocular tarafından yönetilmesi, Genel Sanat Yönetmeni’nin seçilmişler arasından atanması, Genel Sanat Yönetmeni’nin yönetmen ve öğretmen niteliği taşıması, sınırlı süreli görev yapması, süreli görevde dokunulmaz sanatsal özgürlük, öz erki güçlendirmek için vesayet kurulları bulundurmama, Birim anlayışı içinde üç sahneyi aşmama, aynı anlayış doğrultusunda bir çekirdek kadro, ödüllendirme ve cezalandırmada özgün yönetmelik.
Ama siz, ilkelerin ve tercihlerin neden-sonuç ilişkilerini bilmediğiniz için mi, yoksa doğru bilgiye ulaşamadığınız için mi, bilemeyiz; bir batında neredeyse hepsini çiğneyecek bir yol tuttunuz. Peki, öyle tiyatro olmaz mı? Olur tabii. Ama orada artık sanatsal özerklikten söz edemezsiniz. O sapakta “Bilim ve sanat özgürdür. Kurumları özerk.” hedefi, bilgisizlik kütüphanesinin, umursamazlık rafına kaldırılmış olur.
<>
*** Bakın geldiğimizde, tiyatro ile ilgili yönetmelik, -üstelik seçimden önceki Ocak’ta- yani 2024’ün Ocak ayında yapılan değişiklikle; daha önceden bir Danışma Kurulu ile verilen kararlar, sadece Genel Sanat Yönetmeni ve Yönetim Kurulu Üyelerini -ki o Yönetim Kurulu üyelerini Genel Sanat Yönetmeni atıyor- yani sadece dolayısıyla Genel Sanat Yönetmeni’nin iradesine bırakılmış bir yönetim şekline dönmüştü. Tamamı.***
Bu söylediğiniz de doğru değil Sayın Başkan. Üzgünüm ama “daha önceden bir Danışma Kurulu ile verilen kararlar” ifadesi, hiç bir şekilde gerçeği yansıtmıyor. Az önce belirttiğim gibi, istediğiniz kurulu kurarsınız; kim ne karışır? Ama var olmamış bir kurulu varmış gibi görmeye ve göstermeye başlarsanız; bu, gerçeklikten kopmak anlamına gelir. Bu konuda sizi yanlış bilgi ile kuşatanlara, sizi böyle bir sapmaya sürükleyenlere dönüp dikkatle bakmanızı öneririm. Çünkü İzmir Şehir Tiyatrosu’nda Danışma Kurulu, yapılanma ilkeleri doğrultusunda, kuruluştan itibaren asla tiyatronun bir karar organı olarak yer almamıştır.
‘Danışma Kurulu’ dedikleri heyet, kuruluş aşamasında ‘Kurucular Kurulu’ şeklinde bir misyon üstlenmiş, bu misyon da kendi hazırladıkları yönetmelik gereği “Tiyatronun kendi yönetim kurulu kuruluncaya kadar…” belirlenmiş ve ilk yılın sonunda bu görevi de zaten bitmiştir. Ve hiçbir yönetmelikte bir karar organı olarak yer almamıştır. Her kim tersini söylüyorsa; basit, ucuz, ama tarihî bir yalana başvuruyor demektir. Buna inanan da, kandırılmış olmanın sorumluluğunu taşır elbet.
Üstelik yönetim organı olarak bir hükmünün olmadığı, Büyükşehir Belediye Meclisi Hukuk Komisyonunca belirtilmiş; 08.01.2024 tarihinde Büyükşehir Belediye Meclisi tarafından kabul edilen yönetmelikle bir kere daha kesinleşmiştir.
Ocak ayında değiştiğini söylediğiniz o yönetmelik, dönemin Başkanı tarafından, yine(!) Kurucu Danışma Kurulu’nun boşa çıkmış üyelerinin yanlış bilgilendirmesiyle, bir Danışma Kurulu icadetme önerisini içeriyordu. Yani artık olmayan bir Danışma Kurulu’nun, olmayan üyeleri tarafından, üstelik kurumdan gizlice hazırlanmıştı. Kurumu hiçe sayarak, gizlice hazırlandığı için, biz buna özetle ‘darbe’ diyoruz.
Ancak Büyükşehir Belediye Meclisi Hukuk Komisyonu, “Tiyatronun zaten kendi yönetim kurulu var, dışarıdan bir danışma kurulu gibi bir yapıya artık gerek yok” diyerek içerikteki Danışma Kurulu icadetme önerisini reddetmiştir. İlginçtir ki, o dönem darbeyle hortlatılmaya çalışılan Danışma Kurulu’nda Levent Üzümcü, Zeynep Altıok ve Orhan Alkaya da vardı. Şimdi bu üçlünün ikisini -nihayet(!) icadedilen- Danışma Kurulu’nda üye olarak, diğerini de Genel Sanat Yönetmeni olarak Şehir Tiyatrosunun başında görüyoruz.
Görüldüğü gibi, sizin referans olarak öne sürdüğünüz o Danışma Kurulu, yoklukla malûldür…
<>
Kaldı ki burada söylenen o temelsiz yalanın yanısıra ‘susulan’ bir gerçek vardır. Darbecileri böyle mağdur ve mazur göstermeye çalışanlara, onu da anlatalım:
Darbe girişiminin öncesinde, Yönetim Kurulumuzda görüşüp şöyle bir fikre varıyoruz: “Kuruluşta -farklı düzeylerde de olsa- emek vermiş arkadaşlarımızı kırmayalım; makul bir orta yol bulalım. Sayın Başkan bu kurulun varlığının sürmesini istiyorsa; bu zaten bizim fikir beyan edeceğimiz bir konu değildir. Biz ancak o kurulun tiyatro ile ilişkisine bir ölçü koyabiliriz.” Bu düşünce doğrultusunda yönetmelikte yeni bir değişiklik daha yapıp Başkanlığa sunuyoruz.
Önerimiz şöyle: Eğer Başkanlık nezdinde varlığını sürdürdüğü düşünülüyor ise; Genel Sanat Yönetmeni seçiminde adaylar arasından ilk elemeyi, o kurul yapsın. Tiyatronun Yönetim Kurulu da, oradan gelen sonuçlar üzerinden bir değerlendirme yapıp, her bir aday için görüşünü ve aralarından uygun gördüğü en az iki adayı Sayın Başkan’ın tercihine sunsun. Böylece hem Danışma Kurulunun işlevi, hem de tiyatronun öz erki korunmuş olur. Ancak bu işlev, Danışma Kurulu’nu tiyatronun bir yönetim organı pozisyonuna getirmeyecektir. İstişarî bir görevdir. Çünkü Danışma Kurulu hiç bir zaman yönetmelikte tiyatronun bir yönetim organı olarak yer almamıştır.
Bu öneriyi görmezden geldiler, hoşnut olmadılar, bu onurlu işlevle ve Başkanlığın kendileri için belirleyeceği diğer görevlerle yetinmediler. İnatla ve iştahla, gizli ve kirli bir yolu seçtiler. Neden? Gizlice hazırladıkları yönetmelikten açıkça görüyoruz ki, tiyatro yönetimine çökmek için!
Bütün bu bilgiler nezdinde, o işlevsizleştirme iddiaları temelli göçmüyor mu?…
Üzücü olan şudur: Koltuk düşkünü 3-5 darbecinin uydurduğu, kolayca görülebilir basit bir yalan, nasıl oluyor da şimdi bu derece kabul görebiliyor? Mesnetsiz ve ucuz bir yalan, nasıl oluyor da bir kentin tiyatrosunun geleceğini karartacak derecede dayatılıyor ve benimsenebiliyor?... “O kadar önemli mi canım? Büyütmeyelim.” diyenler olabilir. Ama gelin görün ki, yanlış bilgi yanlış karara yol açmış; bu yalan sonuçta İzBBŞT’nin sanatsal özerkliğini fırlatıp bir kenara atmak için bir manivelaya dönüşmüştür.
<>
Şu bölüme ayrıca açıklama getirelim:
*** sadece Genel Sanat Yönetmeni ve Yönetim Kurulu Üyelerini -ki o Yönetim Kurulu üyelerini Genel Sanat Yönetmeni atıyor- yani sadece dolayısıyla Genel Sanat Yönetmeni’nin iradesine bırakılmış bir yönetim şekline dönmüştü. Tamamı.***
Eski Yönetim Kurulu; Genel Sanat Yönetmeni, 3 Direktör, 1 Müdür, sanatçılar arasından seçimle gelen 2 Sanatçıdan oluşmaktaydı. Eski Yönetmelikte, bu çerçevede her türlü sanatsal kararı, belediyeyi temsilen bir bürokratın da içinde yer aldığı, tiyatronun Yönetim Kurulu alıyordu.
Genel Sanat Yönetmeni belediyede sürekli bir göreve atanmayacağı, sadece 3 yıl süre ile görev yapacağı için; tiyatro yönetiminin sanatsal bileşenleri olan Direktörleri belirleme görev ve yetkisi ile donatılmıştı. Siz görevde olduğunuz süreçte kilit görevlere istediğiniz elemanları atamıyor musunuz? Hah, işte bu tercih tiyatroda da sanatsal özerklik ışığındaki başarının kaçınılmaz gereğidir. Çünkü görevde olacağı 3 yıl boyunca tiyatro, artık Genel Sanat Yönetmeni’nin sanatsal özgürlük alanıdır. Görevi uzatılsa bile, nihayet 6 yıl ile sınırlıdır. Yani Belediyenin 65’ine kadar görevde kalabilecek bir memuru değildir; bu nedenle suç işlemediği sürece dokunulmazlığı vardır. Üstlendiği ağır sorumluluğu gereğince taşıyabilmesi için; çalışma arkadaşlarını, sanat siyasetini, üretime yönelik tercihlerini belirleme hakkına sahip kılınmıştır.
Ancak: Sanat alanında birikimi cılız siyasetçi ve bürokratların, vesayet kuruluna yapışarak prestij elde etmeye çalışan kurul üyelerinin ve kanaat önderi geçinenlerin; Genel Sanat Yönetmeni’ne bu hakkın tanınmasını, içine sindiremediği anlaşılıyor. Sanatsal özerklik; lâfla, bireysel hoşgörüyle, fiyaka olsun diye yönetmelikte duran bir cümle ile yaşayamaz. Kurumsal anlamda güvenceye alınmış olması gerekir. Tabii bunu kavrayabilmek için de, tiyatroda sanatsal tercihlerin parmak kaldırarak belirlenmesinin mümkün olmadığını bilmek gerekiyor.
İyi ama Sayın Başkan, bu anlayış yoksa; davul Genel Sanat Yönetmeni’nin boynunda olsun; tokmak siyasetçinin, bürokratın ve vesayet heyetlerinin elinde kalsın anlamına gelmez mi? Nerde kalır sanatsal özerklik?…
<>
Elbette tiyatronun Yönetim Kurulu yapısında, daha katılımcı bir genişletme öngörülebilir. Ancak bu genişleme, sanatçı ağırlığını ortadan kaldıracak yönde olursa; ortaklaşılmış bir ilke daha çiğnenmiş olur. Danışmaya ve görüş almaya tenezzül etmeksizin, ve ne yazık ki gizlice hazırlanan yönetmeliğinizde yapılan budur. Bürokrasi var gücüyle kuruma abanmıştır.
Her türlü idarî ve malî denetim altındayken; tiyatronun Yönetim Kurulu’na Şube Müdürü dışında bir Daire Başkanı, bir Genel Sekreter Yardımcısı ve bir Danışma Kurulu temsilcisi eklemenin anlamı nedir? Kusura bakmayın ama Başkan’ı da ekleseler tam olacakmış. O bürokratlar ne yapacaklar orada? Oyun mu seçecekler, reji ve rol mü dağıtacaklar? “tiyatro öyle olmaz, şöyle olur” mu diyecekler?
Bu bürokratik abanma yetmezmiş gibi; sanatsal özerkliğin, vesayet mekanizmaları ile daha demokratik ve katılımcı olacağını iddia eder duruma geliyorsunuz. Ama bu iddianın içinde tek bir mantıklı sanatsal gerekçeye rastlayamıyoruz. Acaba tiyatronun Yönetim Kurulu’ndaki sanatçıları ve müdürünüzü reşit saymıyor musunuz?…
<>
*** Biz onu, ilk kuruluşunda olduğu gibi yine bir Danışma Kurulu’nun kararıyla bu kararlar alınacak şekline çevirdik. Yani ya aklınızda yanlış kalmış, ya da gerçekten burda bir hata yapıyorsunuz.***
Bakın, işte bu da doğru değil Sayın Başkan. Yani, ya aklınızda yanlış kalmış, ya da gerçekten burda bir hata yapıyorsunuz… Kim bilir kaçıncı defa açıklıyoruz ki, kuruluşta öyle bir yapı yok! Kuruluşta da, sonraki 3 yılda da böyle bir şey yok! Siz, hukuken var olmayan bir kurulun, önceki yönetim tarafından yok edildiği mealinde ağlamaklı yakınmalarına kandınız. Esasen ahlâken de var olmadığı, darbeye teşebbüs ile açığa çıkmış bir Kurul’un, ‘işlevsizleştirildiği’ iddiasına inanıp yenisini kurdunuz. Üstelik tüm yetkileri kendinde toplamış diyerek suçladığınız eski Genel Sanat Yönetmenini ya da Yönetim Kurulu Üyelerini dinleme zahmetine bile girmeden. Görüş almaktan kaçınarak, gizlice hazırlattığınız bir yönetmelikle.
<>
*** Ben çok, hani çok fazla bu konuda eleştiriye uğradığımız için, çok iyi biliyorum. Kesinlikle çarpıtılmış bir suçlamaya maruz kaldık.***
Sayın Tugay, eleştirilerimizi ‘çarpıtılmış suçlama’ olarak nitelendirebilmek için, argümanlarınızın gerçeklik yönünden sağlam olması gerekir. Buraya kadar irdelediklerimiz hiç de sağlam görünmüyor. O zaman bu yargınız da, sadece bir savunma refleksinden ibaret kalıyor.
Kentin tiyatrosunun kuruluşuna ve yapısına dair çarpıtılmış bilgileri bir dayanak sanıyorsunuz. Yetmiyor, eleştiri ve uyarıları, ‘çarpıtılmış suçlama’ olarak adlandırıyorsunuz. “Çok iyi biliyorum” diyorsunuz ya; çevreniz sizi aslı-astarı olmayan hikâyelerle besliyor olmasın? Bunu bir araştırın bence. Benim bir beklentim yok, ama sizin yararınıza olabilir.
<>
*** Demokratik olmayan, katılımcı olmayan, her türlü bu yöntemi, tam tersine; değerli tiyatrocularımızın, tiyatro sanatçılarının, yöneticilerinin olduğu bir Danışma Kurulu’nun aracılığıyla işler hale tekrar geri çevirdik. Başında olduğu gibi.***
Tekrarlayalım: Tiyatronun sanatsal özerkliği yönünden, Danışma Kurulu gibi vesayet ve velâyet organlarının varlığı uygunsuzdur. Sansür, baskı ve servis aparatına dönüşürler. Böyle bir aparatın demokratik ve katılımcı olabileceğine; hangi deneyimlerinizle vardınız; merak konusu? Sizi yanlış bilgiyle besleyip, kamuoyu önünde mahcup düşmenizi göze alacak kadar yalana batmış, gözü dönmüş birileri mi var çevrenizde?… “Danışma Kurulu’nun aracılığıyla işler hale tekrar geri çevirdik” derken; çevrenizdeki insanların bir yalanına âlet olduğunuzu nasıl anlatmalı size?
Hadi bir de şu cepheden deneyelim: İlk sezonun sonundan itibaren artık bir Danışma Kurulu yoktu Sayın Tugay. Hukukî bir dayanak, bir statü yoktu. Bir kurul yoktu, başkanı yoktu, sekreteryası yoktu, mekânı, adresi, e-maili, telefonu yoktu. Sadece Kurucu Danışma Kurulu’ndan geriye kalan ve bir yönetmelik darbesi ile tiyatro yönetimine çökmeyi deneyen 6 sahte demokrat vardı. İzmir Şehir Tiyatrosu’na ilişkin samimî ilgi ve bilgileri bile yoktu… Öyle bir işlerlik, öyle bir yapı yoktu.
Bu nedenle demokrat ahlâka sığmayacak bir darbe girişimini, zımnen savunur duruma düşürüldüğünüzü görmüyor musunuz?…
<>
*** Şu anda, geçenlerde yine o Danışma Kurulu toplantılarından birine katıldım, çok iyi işlediğini görüyorum; o yüzden yaptığımız işte hiç bir yanlış olmadığına da adım gibi eminim.***
Öyle ya da böyle, sonuçta; tiyatroyu sanatsal özerklik yapısı bakımından geriye götürmüş, Türk tiyatrosunun ‘öncü’ özerklik laboratuarını yok etmiş oldunuz.
Gelin, “Çok iyi işlediğini” vurguladığınız İzBBŞT’nin, bir sezon boyunca çizdiği profile, özet olarak bir göz atalım:
- Tiyatroda öngördüğünüz değişikliklerin, devlet sırrı gibi bir gizlilik içinde yürütülmesi; sık kullandığınız ‘demokratik anlayış ve katılımcılık’ kavramlarının hakkını vermemiştir. Hiç bir konu, özellikle de tiyatronun can damarı yönetmelik, kurumun ve uzmanların görüşüne ve tartışmasına açılmamıştır. Bu tepeden inmecilik ve dayatmacılık, ‘demokrasi ve katılımcılık’ söylemlerinin tam tersi yönde bir yöntemsizlik denemesi olmuştur.
- Yönetmelik değişikliğinin bir sonucu olan Genel Sanat Yönetmeni tercihinizin, isabetli ve liyakatli olmadığı kanısı yaygındır.
- Genel Sanat Yönetmeni’nin yönetmen ve öğretmen niteliklerinden yoksun oluşu; sanatsal üretimin doğal akışını bozmuş, sarsıntıya uğratmıştır.
- Sanatsal üretim, nicelik olarak yarıya düşmüş, nitelik açısından da vasatın üstüne çıkamamıştır.
- Kurumun oynanabilir durumdaki 10 oyunu, kasıtla ve çocukça bahanelerle yok edilmiş; yerlerine yenileri konulamamış, repertuvarda göçük oluşmuştur.
- Plan, program, takvim, bütçe konularında beceriksizlik ve ölçüsüzlük kol gezmektedir.
- İlkesizlik ve politikasızlık sonucu, oyuncu kadrosu gereksiz şişirilmiş; personel giderleri anlamsız bir heves uğruna yaklaşık %60 artmıştır.
- Oyuncu alımında, tiyatronun ihtiyacı olan yaş kuşakları gözetilmemiştir.
- Tek sahneli tiyatroda, görevi olmaksızın maaş alan mutsuz oyuncular, aylardır boş gezmektedir.
- Teknik ekip muhtemelen hoşnuttur, çünkü bu gri alanda tatile girmiş gibidir.
- Kuruma ait olmayan tek kişilik bir oyunun, repertuvardaymış gibi gösterilme tutarsızlığı; Kurucu Genel Sanat Yönetmeni’nin adını kurumun tarihinden çalma sığlığı; akademik tiyatro yerine amatör Ramazan Eğlencesi seviyesinde boy gösterme vasatlığı; ‘50 sınıfta masal’, ‘aynı gün 56 köy kahvesinde meddah’, ‘esnaf lokantası yarışması’ gibi aklı bir karış havada demeçler verme ciddiyetsizliği; tiyatronun prestijini kemirmiştir.
- Eleştiriyi yalanla savuşturma kayganlığı, çalışanlar karşısında tehdit yollu tavırlarla ölçüsüz sözler; uygunsuz atama ve görevlendirmeler; tiyatronun ruhunu hırpalamış, iş barışını örselemiştir.
- Kamera kayıtlı mobbing, keyfî sürgün ve nihayet sanatçıları -savunma bile almadan- işten çıkarma acımasızlığı; İzmir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nın seyir defterinde lekeli sayfalar olarak yerini almıştır.
Bütün bu çöküntüde ‘çok iyi işleyen’ nedir acaba; yurttaş olarak merak ettim?…
<>
Son cümleniz şöyle:
*** yaptığımız işte hiç bir yanlış olmadığına da adım gibi eminim.***
Emin misiniz? Yanyana oturup izlediğimiz bir oyun için, basına “Salon boştu” diye demeç vermiştiniz. Ben de ağzına kadar dolu salonun fotoğrafını yayınlayarak cevap vermiştim. Siz şimdi, bu söylediklerinizin doğru olduğuna, yaptığınız işte hiç bir yanlış olmadığına; gerçekten emin misiniz sayın Başkan?…
Yücel Erten
İzmir, 23 Mayıs 2025
Bu yazıya henüz yorum yapılmadı.
Yorumları okumak yada yorum yazmak için sisteme giriniz.