Yazılar
Ne Bir Kürk İster Bu Şen Gönlüm…Sayı: - 28.06.2006

Yıllar ve hayat nasıl da değişiyor, parmaklar arasından akıp gidiyor. Bazen bir şarkı dinler, bir film izlermiş gibi tanıklık etmek ya da seyircisi olmaktan öte bir katkımız olmuyor. Yaşamın hay huyu, işler güçler, köprü trafiği, İstanbul'un sisi, yağmur çamur diye söylenip duruyoruz hepimiz. O kadar çok şeyi ıskalayıp geçiyoruz ki farkında olmadan…
Bazen önümüze ya da geriye bakmaktan bize doğru bakan bir çift gözü görmüyoruz bile. Bazen masamızda durup soğumuş olan kahveyi gidip dökmüyoruz bile oysa bunu yapsak; sıcacık yeni bir çay koymak çok kolay olabilecek… Bu hafta kalp kalbe karşıymış misali sevgili
Didem Özel ile aynı şeyleri düşünüp yazmışız. Ben tam da bunları hissettiğim sırada, e-posta kutuma bir etkinlik haberi düştü. "Geçmişten Günümüze Türk Pop Müziği" hem de Babylon'da. Hafta içi olmasına aldırış etmeden kendimi orada buluverdim, yanıma birkaç güzel insanı da alarak…
Kapıdan girdiğimde; bir zaman tünelinden geçtim, duvarlarına anıların, resimlerin, silüetlerin takılıp kaldığı, derinlerinden hoş sohbetlerin, zaman zaman şen kahkahaların duyulduğu… Tünelden çıktığımda kendimi hep bildik tanıdık yüzlerin bulunduğu bir ev davetinde buldum sanki? Piyano da fakir ama gururlu müzik öğretmeni
Kartal Tibet, piyanoya yaslanmış hülyalı gözleriyle çok uzaklara dalmış buğulu sesi ile acıklı bir aşk şarkısı söyleyen
Türkan Şoray, az ileride evin yakışıklı mühendis oğlu
Ediz Hun'un omzuna başını dayamış danseden, altın saçları okşandıkça yüzünde güller açan
Filiz Akın, camın önündeki koltukta olanı biteni sinirli gözlerle izleyen
Lale Belkıs, onun yanında evin ton ton ihtiyarı
Hulusi Kentmen, aşağıda mutfakta
Suna Pekuysal,
Sami Hazinses,
Ergun Köknar ve evin bekçisinin mağrur bakışlı kızı
Hülya Koçyiğit, salonun ortasına doğru "hadi gel aslanım" diyerek
Hayri Caner'i adeta sürükleyen
Mürüvvet Sim, köşkün demir kapısının önünde arabanın başında bekleyen temizyüzlü şoför
İzzet Günay, bahçede ağaçların arasında gizlice el ele gezen
Gülşen Bubikoğlu ve
Tarık Akan… Herkes orda, tanıdık yüzler, bildik öyküler, ezberlenmiş melodiler, dakikalar içinde zaman makinesi ile yapılan bir yolculuk…
Hakan Eren'in yüreğiyle seçtiği tüm şarkıları çabucak geçiveren saatler içinde dinlerken hep bir sonraki şarkıyı tahmin etmeye çalıştık çocukça bir sevinç ve telaşla. Kimin tahmini doğru çıkarsa zıplayıp durdu, pistin ortasında.
Geceden tam da bir hafta sonra yine bir Çarşamba gecesi aynı ekip kendimizi Roxy'de buluverdik. Hem de günler önce yüreğimizden geçen pek çok bildik yüz ve anı avcısı
Hakan Eren tam da karşımızda duruyordu. "
Bak bir Varmış Bir Yokmuş" albümler serisinin (ki bence vefalı yüreklerin yapabileceği en özel kolaj) son albümünün tanıtımı yapılıyordu, sahnede
Füsun Önal,
Nesrin Sipahi,
Attila Atasoy,
Lale Belkıs,
Ayferi,
Yeliz,
Dağhan Baydur… Uzatsanız elinizi dokunacaksınız hem onlara hem pek çok anıya… Ve zamanın tüm hızlı akışına, çabuk tüketilirliğine, uzun yemek sofralarının koltukta tepside 5 dak.da tüketilen öğünlere dönüşmesine, bayram ziyaretlerinin telefon tebrikleri olarak yapılmasına, el yazısı ile postaya verilen sevgi dolu mektupların birinden gelen mesajın herkese iletildiği e-postalar olmasına, ekim aylarında tiyatro gişeleri önünde oluşan bilet kuyruklarının tezgahlarda tiyatro oyunu vcd'leri olarak yerini almasına, parklarda kumların içinde geçen çocuklukların evlerde hijyenik oyun parkları olarak filizlenmesine inat biz hep bir ağızdan 1960'lardan, 1970'lerin şarkılarını söyledik bağıra çağıra… Kıskanmış gibisiniz, uzatın elinizi hadi sizi de çıkarayım bu doyumsuz yolculuğa…Ama bu kadarla yetinmemelisiniz, ara ara bu gecelerin ne zaman tekrarlanacağı ile ilgili Babylon'a ya da bana danışabilirsiniz, kim bilir belki de bir günlük buluşması yaparız…
…ne bir kürk ister bu şen gönlüm, ne bir han ne de saray,
ye iç eğlen çok kısa ömrün, sev çünkü sevmek en kolay… Fotoğraflar: Sedat Tuna
Yazıyı Tavsiye Et ♫
Yorumlar
Bu yazıya henüz yorum yapılmadı.
Yorumları okumak yada yorum yazmak için sisteme giriniz.