ISSN: 1301 - 3971
Yıl: 18      Sayı: 1932
Şu an 9 müzisyen gazete okuyor
Müzik ON OFF

Günün Mesajları


♪ Cumhuriyetimizin kurucusu ulu önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını saygı ve minnetle anarken, ülkemiz Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100. yılını en coşkun ifadelerle kutluyoruz.
Mavi Nota - 28.10.2023


♪ Anadolu Güzel Sanatlar Liseleri Müzik Bölümlerinin Eğitim Programları Sorunları
Gülşah Sargın Kaptaş - 28.10.2023


♪ GEÇMİŞ OLSUN TÜRKİYE!
Mavi Nota - 07.02.2023


♪ 30 yıl sonra karşılaşmak çok güzel Kurtuluş, teveccüh etmişsin çok teşekkür ederim. Nerelerdesin? Bilgi verirsen sevinirim, selamlar, sevgiler.
M.Semih Baylan - 08.01.2023


♪ Değerli Müfit hocama en içten sevgi saygılarımı iletin lütfen .Üniversite yıllarımda özel radyo yayıncılığı yaptım.1994 yılında derginin bu daldaki ödülüne layık görülmüştüm evde yıllar sonra plaketi buldum hadi bir internetten arayayım dediğimde ikinci büyük şoku yaşadım 1994 de verdiği ödülü değerli hocam arşivinde fotoğraf larımız ile yayınlamaya devam ediyor.ne büyük bir emek emeği geçen herkese en derin saygılarımı sunarım.Ne olur hocamın ellerinden benim için öpün.
Kurtuluş Çelebi - 07.01.2023


♪ 18. yılımız kutlu olsun
Mavi Nota - 23.11.2022


♪ Biliyorum Cüneyt bey, yazımda da böyle bir şey demedim zaten.
editör - 20.11.2022


♪ sayın müfit bey bilgilerinizi kontrol edi 6440 sayılı cso kurulrş kanununda 4 b diye bir tanım yoktur
CÜNEYT BALKIZ - 14.11.2022


♪ Sayın Cüneyt Balkız, yazımda öncelikle bütün 4B’li sanatçıların kadroya alınmaları hususunu önemle belirtirken, bundan sonra orkestraları 6940 sayılı CSO kanunu kapsamında, DOB ve DT’de kendi kuruluş yasasına, diğer toplulukların da kendi yönetmeliklerine göre alımların gerçekleştirilmesi konusuna da önemle dikkat çektim!
editör - 13.11.2022


♪ 4bliler kadro bekliyor başlıklı yazınızda sanki 4 bliler devre dışı bırakılmış gibi izlenim doğuyor obür kamu kurulrşlarında olduğu gibi kayıtsız şartsız kadroya geçecekler yıllardır sanat kurumlarımızı sırtlayan bu sanatçılarımıza sınav istemek yapılacak en büyük kötülüktür bilginize
CÜNEYT BALKIZ - 12.11.2022


Tüm Mesajlar

Anket


DOB, DT ve GSGM'de 4B kadrosunda çalışanların 4A kadrosuna alınmaları için;

Sonuçları Gör

Geçmişteki Anketler

Tavsiye Et




Tavsiye etmek için sisteme girmeniz gerekmektedir.

Destekleyenlerimiz






 

Yazılar


Tarih Boyu Müzik ve Resim İlişkisiSayı: - 07.06.2006


Hegel, sanatı şöyle tanımlar: Sanat, ruhun madde içinde görünüşüdür. Sanatın kullandığı araçlar derece derece ruhu anlatmaya, ifade etmeye elverişlidir. Değişik sanat dallarının doğması da ruhu anlatmaya elverişli araçların çeşitliliğinden ileri gelir.

Güzel sanatların sistemi, sırasıyla, mimarlık, heykel, resim, musiki ve şiirdir. Maddesi olandan ruhu olana doğru bir yükseliş vardır. Mimarinin şiire doğru akışı bir yükseliştir. Madde hafifler, ruh derinleşir. Somuttan soyuta geçiştir.

Resim

Ressamın malzemesi, mimarın ve heykeltraşınkinden çok daha az maddidir. İnsan hareketlerinin en kaçıcı en belirsiz olanı sanatçının tasarımında yaşar. Ruhun yankıları ve duygu gerçek anlamı verir. Böylece maddeden biraz daha uzaklaşan ruh, müzik ile mekandan ve yer tutan maddeden büsbütün kurtulur.

Müzik

Müziğin amacı, ruhu olduğu gibi, bütün duygu ve coşkusuyla, tıpkı ruhun devinimi gibi, belirmesi ve kaybolması bir olan işaretlerle ifade etmektir. Müzikte biçim aracı olan sesler, artık mekandan büsbütün kurtulmuştur. Müzik, daha tinsel (ruhsal) olan işitme duygusuna seslenir. Maddi biçimden uzaklaşan ses, ruhun ve duygunun yankısı olmaya başlar. Sesle his arasındaki sıkı kucaklaşmayı sergiler. Müzik sanatındaki bazı yasalar, mimari ile kıyaslanabilir. Her ikisi de tabiatı olduğu gibi kopya etmez, kendi ilkeleri içinde ölçülerine göre yerleştirir. Müzik, ölçüyü, niceliği, seslerin uygunluğunu saptayan sayıların yasasını izler. Mimari, orantıyı, armoniyi biçimlendirirken müzik de seslere öylece düzeni, oranı, ve uyumu sokar. Kullandıkları malzeme ise tümüyle farklıdır. Biri ağır maddesel,. diğeri ruhun hafifliği. Resim ise ifadenin canlılığı ile müziğe daha çok yanaşır. Ancak o da görülen biçimleri örnek alır. Bu biçimleri sanatçı icad etmez onları sadece ruhla doldurur. Oysa müzisyen kimi zaman ele aldığı konuyu bile unutur, kendi duygu ve coşkusunu dile getirir. Besteci seslerin yasasına uyar. Sesler ise fikirlere ve sözcüklerin anlamına sıkıca bağlı değildir. Müziğin konusu insanın iç yaşamıdır. Müzik, tüm kişisel duyguları, sevinci, huzuru, coşkunluğu kendinden geçmeyi, isyanı, üzüntüyü tüm aşamaları ile dile getirir. Müzisyenin disiplini, ilkeleri ise bütün bu doğal duyguları içinden geldiği gibi anlatması değil, belli kalıplara, ölçülere göre denetime almasıdır. Bu nedenle bütün doğal duyguların şiddetini yatıştırmaya, ruhta da sakin ve daha yalın, saf bir ortam yaratmaya en elverişli sanat müzik dalıdır. Duygunun derinliklerinde toplanır. Sesin özelliği, o ana özgü olmasıdır. Böylece müzik, derhal, anında ruhun derinliklerine süzülür. Ruh, müziğin ifadesiyle sürüklenmeye başlar. Ritm ve armoni, ancak melodi ile canlı kalır. Büyük kompozisyonların sırrı ahenkle melodinin birliğindedir. Herşeyden önce ben bir müzik araştırmacısı olduğum için konumun ağırlığı müzik merkezinde olacak. “Resimde müzik-müzikte resim” başlığının temelde iki sanat dalının birbirlerini teknik açıdan etkileyişleri olarak olarak anlaşılmamasını dilerim. Yer yer ortak tekniklere değinsem de zamandizinsel, birebir karşılaştırma yapmayacağım.

Antik çağlardan başlayarak yirminci yüzyıla dek, müzik ve resim sanatlarında değişik dönemlerin yansımasını ele alacağım. Alanım Batı sanatı. Ne yazık ki daha geniş olarak dünya sanatını doğusu, güneyi, kuzeyi, tüm coğrafyası ile ele alacak zamanımız yok.
Evet sesiyle çizgisiyle, zaman içinde bir yolculuğa uzanalım şimdi.

ANTİK ÇAĞ

Antik çağlarda resim sanatı müzik adına bize tanıklık eder. Çünkü Ortaçağ ile birlikte önceki çağların pagan inançlarına ilişkin törenler; bunlara bağlı danslar, şarkılar ve de yine bunlara eşlik eden çalgılar ortadan kaldırılmıştır. Kilisenin egemenliğindeki Ortaçağ, çok tanrılı dönemi, dünyevi sevinçleri çağrıştıran her şeyi yasaklamıştır.

Bu eskil görüntüleri duvar kabartmaları olarak, mağara dehlizleri olarak anımsıyacaksınız. Müziğin varlığını, bir vazo üstünde lir eşliğinde danseden kadın figürlerinden, mağara duvarındaki çalgı resimlerinden ya da bir alçı tabletteki nota benzeri işaretlerden öğreniyoruz.

Müziğin teorisi ise Platon, Aristo, Pisagor ve daha nice filozofla çok eskilere uzanıyor.  Elimizdeki en eski kaynaklara göre Yunan mitolojisindeki tanrılar, çağlar boyu insanların imge gücünü zenginleştirmiş, çizgisiyle, tiplemesiyle, sanat tarihine yön vermişlerdir. Özellikle Apollon ve Dionysus’ün  törenleri karşıtlığı ve bireşimi sergilerken hem resim hem de müzik sanatında etkin olmuştur. Apollon, güneş tanrısı, akıl, kehanet tanrısı. Kusursuz fiziği ile nice sanatçıya konu olmuş; akıl çağına, şiir biçimine esin kaynağı olmuş klasizmin simgesi haline dönüşmüştür.

Öte yanda Dionisus, eskirliğin, sarhoşluğun düşlemin tanrısıdır. Daha rahat, yuvarlak çizgilerle resmedilmiş, fiziksel kusursuzluktan çok derinlerdeki duygunun taşıyıcısı olmuştur. Tiyatro sanatı ve romantizm ondan esinlenmiştir.

Sonraları us ve düşlemi yanyana düşünen sanatçılar yapıtlarında hem Apollon hem de Dionysus etkisini kullanarak bireşime varmaya çalışırlar. Bunlardan birisiz de Igor Stravinski olur.

MÜZİK

ORTAÇAĞ

Hristiyanlığın ilk yıllarından Bizans’daki sanata değinirek Ayasofya ve Kariye’deki ikonları gözden geçirelim. Bizans müziği ile benzerliği açısından bunların çevresindeki çerçevenin müzikte kullanılan inatçı bas ana yoluna koşut olduğu söylenebilir. Bu inatçı bas çizgisidir ki başından sonuna Bizans müziğine bir çerçeve çizer, melodik çizginin üstünde gezinmesine izin verir. Sağlam karanlık, katı bir dokudur bu. Tıpkı İkonları çevreleyen işlemeli katı doku gibi.

MÜZİK-BİZANS (Amen…)

12. ve 13. yüzyılda müziği besleyen çevreler kilise, şato ve üniversitelerdir. Resimde Giotto (1266-1337)nun sunduğu perspektif tekniği müziği de etkilemiş, yüzey anlatımı derinlik kazanmaya başlamış böylece polifon müziğin ilk adımları atılmıştır.

GIOTTO

Giotto artık Bizans ikonlarındaki gibi yalıınız Meryem ve İsa figürleri çizmez. Onların ardında doğanın varlığını görürüz. Bir derinliğin içinde doğanın ortasında daha bir yumuşak bakar bize dinsel figürler. İşte müzikte de bu yaklaşım ortaçağın teksesli, tarafsız, yorumsuz, ezgilerinin yerine daha bir zenginleşen müziği getiriecektir.

Gotik Çağ, müzik tarihinde üç aşamada ele alınır her bir aşama polifon dokunun biraz daha zenginleştiğini gösterir:

RÖNESANS

15.ve 16.yüzyıllarda coğrafi keşifler, bilim, görsel sanatlar, edebiyat büyük gelişme gösterir. Müzik dışında her sanat dalının önünde Klasik çağların örneği vardır: Heykel, edebiyat, tiyatro, mimari,v.s. Müziğin ise teorisinden ve görselliğin tanıklığından yola çıkan rönesans araştırmacıları zamanın coşkusuna ayak uydurmayı başarırlar. Sanatçı, iinsanın dünyasal coşkusuna hizmet ettiği kadar kiliseyi de unutmamalı, tanrıya da hoş görünmelidir. Böylece Kilisedeki eşliksiz korolar zenginleşir. Danslara eşlik eden çalgılar, dans müziği, çalgılar için bestelenen çalgı müziği formları oluşur. Rönesans’da insan bedeninin, yaşayan insanın keşfi de görsel sanatların konusu olmuştur.

RÖNESANS HEYKELLERİ

Rönesans bütün sanat dallarında İtalya’da başlar. Özellikle görsel sanatlarda. Oysa müziğin rönesansı Burgonya’da başlamıştır. Güney Hollanda-Kuzey Fransa bölgesi. Franko-Flaman besteciler. Ockeghem, Depres, Adam gibi.Rönesans’ın son döneminde, 16.yüzyılın ikinci yarısında ve 17.yüzyılın başlarında yaşanan ALTIN ÇAĞ, müziğin de İtalya’ya taşınmasının habercisidir. Gesualdo, Vecchhi, Gabrieli’ler.

Bu arada 1517’de ki Martin luther’in reformu  Alman korallerini doğurmuş ve Luterci kilisenin kültürü J.S.Bach ile doruğa tırmanmıştır. Reformculara karşı-reform gerçekleştiren katolik kilisesinde PALESTRİNA altı sesli missayı besteleyerek çoksesliliğin ancak bir teknik ve zenginlik olduğunu bağnaz kiliseye de kanıtlayacaktır.

BAROK ÇAĞ
17.yüzyıl (1600-1750) Rönesans ve Gotik sanatta boşlukta asılı duran herşey Barok sanatla içiçe işlenmeye, incelikle süslenmeye başlayacaktır. Gerek resim sanatında gerekse müzik sanatında imge yaratan sanatçı imgeyi alana yaymakta da ustalaşmaktadır. Resim sanatında Rembrantd, Rubens Velasquez, heykeltreaş BerniniGalileo, Newton: Yerçekimi..dünya yuvarlak!teleskop-uzayda canlı var mı, bizden başka dünya?

Başlıca özellik karşıtlıklardır (kontrast). Müzikte ritm, tempo, dinamik,ses yoğunluğu ve herşey birbirinin karşıtı olarak müziğin tekdüzeliğini ortadan kaldırmaktadır. Nüans işaretleri tempo işaretleri başlamıştır. Çalgısal müzik ve çalgısal formlar gelişmektedir. İnsan sesi ise Missa, motet gibi formlardan sonra madrigal kanaaaaaaatata ve opera ile dramatik anlatıma varmaktadır.
Müzikte eoperanın doğuşu bir yanda, öte yanda çalgıların da kıvraklığı ve yansılama boyutları keşfedilcikce yeni anlatımlar, yeni söylemler doğnmaktadır. Besteciler resim sanatının tekniğini aktarmanın yanısıra müzikle resim yapmaya başlamışlardır:

VİVALDİ:SAKA KUŞU-MEVSİMLER (gölge-ışık oyunu)
TELEMANN-DON KİŞOT-ROSİNANTE

Müzikte seslerle bir iç öykü betimlenirken, resimde de öyşküleme ayrı bir önem kazanmaktadır: Rambrnat’ın “Kötü Köle Meselesi” adlı tablosunda olduğu gibi.

JOHANN SEBASTİAN BACH, Barok çağa sıkıştırılıp anlatılacak bir besteci değil doğal ki. Belki o zamanın çalgılarını kullandığı, aynı ses ötüşümünü verdiği için ve zaman dilimi o dönemi tutuğu için Barok olarak anılmaktadır. Oysa Bach’ın müziği bir süre ortadan yok olduysa da kendinden sonraki pekçok besteciyi ve ressamı etkilemiştir. Bach’ın yapısındaki tem ve çeşitleme sağlamlığı, yapısalcıe ressamları 20.yüzyılda da etkler. Geçtiğimiz Bach günleri konferanslarında bunu her konuşmacımız irdeledi. Onun luterci iniancındaki iç ışık Leonardo’unn iç ışığı ile Klee’nin yapısalcı resimleri ile karşılaştırıldı.
Bach’ın müziğinden bir örnekle onun tanrı katına tırmanmasını dinleyelim.

ORG İLE FÜG SANATI

ROKOKO

1720’lerde büyük tablolar yerini zerafet ve incelikle dolu minyatür resimlere bırakmaktadır. Neşeli, yalın nükteli, dans havasında adeta hafif müzik yazmak moda olur. 14.Louis sarayınıdan kaynaklanan bu olgu resimdeki incelme, küçülme gibi müzikte de küçük biçimlere yol açar. Kıosacık, yalın, dans adımlarıyla dolu yapıtlar bestelenir. Zamanın gözde çalgısı ise klavsendir. Rokoko zerafet ve yalınlığı ile bir sonraki çağın KLASİK çağın öncüsüdür.

KLASİK DÖNEM

Müzikte klasik dönem, Yunan klasiszmine öykünme anlamındadır. Modası hiçbir zaman geçmeyen, insan doğasına en yakın, yalın, dengeli, macerasız, bulmacasız, teknik karmaşayı sergilemeyen yapıtlar bestüelenir. Bu çağ, Haydn ve Mozart çağıdır. Müziğin biçimi özünden önce gelir. Sıradan insanın sıradan zevkleri gündeme gelmiştir. Artık şatoların soylu aileleri için bir bilmece halinde sunulan müzik değil, nota dahi bilmeyenlere, az nota bilip te amatörce orkestrada yer almak isteyenlere göre bir müzik bestelenmektedir. Ne kilisenin bağnazlığı ne de sarayın egemenliği söz konusudur. İnsan doğasının yalınlığıdır önemli olan. İnsan portreleri büyük önem kazanır. Özellikle heykel sanatında Hudon, Bernini’nin yüzyıl önce bıraktığı yeri almış, harika büstler yapmıştır.

Kuvartetler, piyano müziği, senfoniler ve sonat biçimi ile ünlenen Kalsik akım, kuş sesi, doğa manzaaaarası yansıtmamışsa da insan doğasını vermiştir müziğe. Saf, yalın ve sıradan insanın doğası.

ROMANTİK DÖNEM

1789 Fransız Devrimi ile toplumsal ve sanatsal değerler tümüyle değişir. Us Çağı sona erer. Toplumdaki devrim kavramı özgürlüğü çağırıştırırken sanatçı da kendi özgürlüğünü tadmaya, mutlak dengenin, mutlak kalıpların dışına çıkarak, gem vurulamaz iç dünyasını yansıtmaya başlar. Savaş, savaşçı, devrim, kahramanlık resimleri çağı başlatan konulardır.

Savaşları kahramanlıkları devrimin getirdiklerini götürdüklerini resimde de müzikte de izleyebiliriz. Önce Napolyon’a hayranlıkla onun şaşaalı, gösterişli sahneler isteği doğrultusunda Grand opera türü ortaya çıkar. Büyük sahneler, geniş bir oyuncu kadrosu, devasa dekorlar, tarihi, mitolojik konular. Herşey alabildiğine görkemlidir sahnede. Paris’te Meyerbeer ile başlayan bu gelenek 19.yüzyıl boyu birçok opera bestecisinin dağarcığına girecektir: Verdi’nin Aidası, gibi.

VERDİ.ASKERLERİN MARŞI

Beethoven, iki çağı birleştiren köprü bir sanatçı olarak, us çağından romantizme geçişin bir simgesidir. Bir yanda Napolyon’a hayranlığı ile Eroica’yı bestelemiş, öte yanda doğayı ülküselleştirmeyi o da orkestrasının paletiyle gerçekleştirmiştir. Beethoven’in senfonileriyle müzik tarihinde de müzikle resim yapma sanatı, yani programlı müzikler başlar.

Kahramanlık, devrim, başkaldırı toplumsal olduğu kadar bireyin içsel dünyasında da yer almaktadır. Her ülkede kendi folklorik esgilerini kullanarak yazılmış kahramanca müziğe rastlayabiliriz. 

CHOPİN-İHTİLAL ETÜDÜ

19.yüzyılın romantizmi endüstrileşen toplumun doğaya sığınan sanatçısıyla başlar. Kendi dünyasında, kendi yalnızlığında esin kaynakları bulan sanatçı için düşlemlerini, imgelereini ve iç dünyasını yansıtmak o denli önemlidir ki artık dış yapının nasıl çatıldığına, çatının, biçimin, nasıl kurulduğuna bakmaz.Öz, yapının önüne geçmiştir. Beetheoven’in özellikle 6. (Pastoral-kırsal) senfonisi doğayı kucaklayan, betimleyen bir programlı müzik örneğidir.

Doğayı yücelten Pastoral senfonide, özellikle Fırtına bölümü  Beethovenden sonra nice bestecinin fırtınayı müzikle betimlemesine yol açacaktır. Besteci bu döneminde artık iyice sağırlaşmış, yaşamın sesleriyle ilgisini kesmiştir. Her gün kent dışında yürüyüşlere çıkıp ormana varır. Oraya bir mağbete sığınır gibi gider. Fırtınasıyla, ağaçların arasından ulaştığı güneşi ile ve orman köyünün halkı ile özleşir. Bu onun özgürlüğüdür.

BEETHOVEN-PASTORAL SENFONİ

Aynı yıllarda Constable’ın “Saman arabası” adlı tablosu, basit bir köy sahnesinde suyu geçmekte olan bir saman arabasını çizmiştir. Tıpkı Beethoven’in pastoral'indeki basit köyün anlatımı gibidir.

Romantik müzikçi uzun müzik tümceleri yapar. Tamlamalı dinamik ve tempo işaretleri artmıştır. Çalgısal müzik daha betimseldir, daha romantiktir. Şarkı müziğinde ise şiirle birleşen lied ayrı bir önem kazanmıştır.

Schubert’in Lied’lerinde şarkıdaki sözler, güftenin içeriği, piyano ile betimlenmekte, piyano şiirin yanısıra bir resim yapma görevindedir. Değirmenci kızın öyküsü dizelerde seslendirilirken piyanodan değirmenin fırtınalı dönüşünü duyarsınız.

SCHUBERT LİED

Alabalık.-Balığı temsil eden piyano, derenin içinde, yapraklar arasında salınarak yüzen alabalığı betimler. Doğaneın yumuşacık örgüsünü duyarız.

SCHUBERT-ALABALIK

Resim sanatında Romantizm, bireyin karabasanlarını,öznel dünyasındaki derin duyguları çizmektedir. Sanatçı içinde yaşadığı zamandan da mekandan da kaçmaktadır. Görüntüler arasında sisli gökyüzü,yıkıntılar, yıkık dökük  bir Gotik katedral, dingin bir anı olarak tablonun bir köşesinden başını uzatan küçük bir köy,mitolojik öyküler, destansı savaş sahneleri yer alır. Bestecinin kalıplara sığmayan duygularını ressamın besteci portresinden okumak olasıdır: Örneğin Delaxroix’nın Paganini portresi, ya da Berlioz’un bir konserini anlatması gibi.

Doğa, sanatçının sığınağıdır. Onu ülküselleştirir. Artık doğayı olduğu gibi tuvaline kopyalamak değil, ona öznel duyguları katarak, varolanı abartarak aktarmaktır. Müzikçi de ressam gibi doğanın yalnız düşsel, yumuşak yönünü değil, korku veren fırtınasını, ürpertici mağaralarını, devleşen deniz dalgalarını da yapıtına konu alır.

MENDELSSOHN-FİNGAL MAGARASI UVERTÜRÜ

Ondokuzuncu yüzyılın Romantizm akımı insanın endüstrileşen, mekanikleşen kent yaşamından kaçıp doğaya sığındığı dönemdir. Böylece düşlemlerle, keşfedilmemiş yönleriyle doğa, hemen her şairin, her ressamın dünyasına girdiği gibi bestecilerin de yapıtlarına en büyük esin kaynağı olur. Ormanı mitolojik öykülerle bağdaştırdıkları gibi, orman perileri, orman tanrıları da antik çağlardan o güne taşınır. Ormanın uğultusu, buğusu birebir senfonik şiirlerde betimlendiği kadar, ormanın esini ile uyarılan duygular da müzikle dile gelir.

Bu deyişi başlatan Beethoven’in Pastoral (Kırsal) senfonisidir. Besteci bu döneminde artık iyice sağırlaşmış, yaşamın sesleriyle ilgisini kesmiştir. Her gün kent dışında yürüyüşlere çıkıp ormana varır. Oraya bir mağbete sığınır gibi gider. Fırtınasıyla, ağaçların arasından ulaştığı güneşi ile ve orman köyünün halkı ile özleşir. Bu onun özgürlüğüdür.

BEETHOVEN-1807

Erken romantiklerden Schubert, 1819’da Alabalık adlı kentetini yazar. Balığın sudaki yüzüşünü, güzelim melodiler süslemiştir. Piyano balığın rolünü üstlenir.

SCHUBERT-Alabalık-1819

Mendelssohn, Fingal mağarası’nı, İskoçya’da bir  deniz mağarasını müziği ile betimlediğinde mitolojik bir ortam yaratır.

MENDELSSOHN-Fingal Mağarası-1829

Programlı müziğin başlangıç kaynaklarından biri olarak Berlioz’un Fantastik Senfonisini de unutmamak gerekir.

Romantik operanın doruğunda Almanya’da Wagner, İtalya’da Verdi, doğayı sahneye getirmişlerdir. Wagner, Uçan Hollandalı efsanesini bir deniz fırtınasıyla özleştirir.

WAGNER-Uçan Hollandalı Uveretürü-1841

Wagnerin müziğindeki leitmotif öğesi sembolist şairlerin ve sembolist resmin de bir kaynağı olacaktır.

Romantik bestecilerdeki betimleme sanatı, müzikle resim yapma sanatı senfonik şiir, “ses şiiri” olarak bilinir. Birebir bir nesnenin müziksel seslerle resimlenmesi olmasa da o nesnenin uyandırdığı duygularla yazılan senfoniler de programlı senfoni adını alırlar. Müzik dışından gelen bir program o müziği yönlendirmektedir..

Romantik dönemin tüm bestecilerini programlı müzik yazdıkları, mutlaka betimsel oldukları ve düş dünyası uğruna dengeden, yapıdan özveride bulundukları söylenemez. Örneğin 19.yüzyılın ikinci yarısında Johannesz Barhms, bir önceki yüzyılın klasik kalıplarını romantizmin abartıcı dramatizmine yeğ tutmuştur. Son derece romantik duygular taşıyan bir besteci olduğu halde senfoni ve konçertolarını klasizm öğeleri içinde bestelmiştir.

Belki resim sanatında Millet’yi de bu bağlamda Brahms ile karşılaştırabiliriz. “Başak Toplayan Kadınlar” hiç de dramatik ve abartılı olmayan kırların saflığı çizilmiş.Gerek devinimde gerekse figürlerin yerleştirilmesinde son derece dengeli bir ritm göze çarpıyor.

POST ROMANTİKLER

Post romantikler ise iyice gelişen imgelem güçlerinde zenginleşen orkestra yapısıyla programlı müzik bestelerken doğa ve orman başlıca esin kaynaklarıdır. Bruckner’in ortaçağ öyküsü anlattığı Romantik senfonisi, Richard Strauss’un kusursuz insanı arayan Zerdüşt Böyle Buyurdu başlıklı senfonik şiiri, Liszt’in Orpheus, Tasso, v.s.13 senfonik şiiri- (ki babası olarak bilinir bu işin) resim sanatını müziğin olanaklarıyla sergilemektir..

BRUCKNER-Romantik senfoni-3.BÖL.1874-1880

Bu çok katmanlı ağır müziğin yazıldığı günlerde yine Viyanada  bir başka besteci Viyana Ormanlarını konu alan daha popüler, uçarı valsler yazmaktadır: Johann Strauss. Viyana Ormanlarından Masallar.

R.STRAUSS-1868

Romantizmin son temsilcilerinden Saint Saens da 1886’da yazdığı Hayvanlar karnavalında, hayvanları tanıtmaktadır. Kuğu bölümünde çello en güzel şarkıyı söyler. Kuğunun sudaki süzülüşünü duyarsınız.

SAINT-SAENS-Kuğu-1886.-Son romantiklerden Saint-saens bir kuğuyu resimlerken onu gözünüzün önünde canlandırabilirsiniz.

İZLENİMCİLİK: Yirmıncı yüzyIla gırerken en etkın sanat akimi İzlenımcılıktır. 1860’larda resim sanatında başlayan bu akım 1880’lerin sonunda müziğe de yansımaya başlamış, yeni yüzyılın ilk dönemini iyice etkilemiştir.

Nesneleri kavramdan sıyırıp anlık görüntü izlenimini veren İzlenimcilik, müzikde de yirminci yüzyıl başlarında etkinleşir.

Monet, Degas, Whistler ve Renoir gibi izlenimci ressamların  su damlacıklarının ya da bir sis perdesinin ardından sundukları görüntüler bestecilerde de aynı izlenimin uyanmasına yol açar. Örneğin, Debussy, Ravel, Fauré v.b., bazı yapıtlarında müziği ince bir tül perdesinin ardından duyuran bir teknik oluştururlar. Bir öyküyü, nesneyi doğrudan betimlemek yerine onun bellekte bıraktığı buğulu izlenimi duyururlar. Teknik olarak akorların belirsizlik anlatan yeni birleşimleri, egzotik diziler ve yoğun kromatik doku, müzikte izlenimci araçlar olmuştur. İzlenimci müzik geç-romantik senfoniler gibi bir çeşit program taşır.

Güneş ışıklarının, doğanın o ışıklara göre aldığı renklerin, gölgelerin, parlak-mat karşıtlığının oluşturduğu ortam , ressam kadar müzikçiyi de yazarı da büyüler.

Ressam, ışığın özünü kavramaya çalışırken microstructure yöntemine başvurur, ışığı parçacıklara böler. Müzikte izlenimci tekniği işleyen besteciler de sesi oluşturan öğeleri temele indirgeyip, akorları parçalayarak, bölerek yeni bir çözümlemeye giderler. Debussy’nin “bölünmüş dörtlü”sü ve çalgıların tınısında ses düzeyini alçaltması, en küçük ses titreşimine dek varması, resimdeki fragmantasyon tekniğine koşuttur.

Debussy pekçok yapıtında doğa izlenimlerini müziğine aktarmıştır. Doğayı, özellikle denizi bir çocuk kadar saf ve yalın bulduğunu söyler. Akorların bir tül perdesi ardına bürünmesi, susturucu pedal ile seslerin büyülü bir ortamda buharlaşması, şiirsel bir yumak oluşturur.

DEBUSSY-Deniz prelüdünden Dalgaların Oyunu-1903

DIŞAVURUMCULUK

Müzikte Dışavurumculuk bir biçem özgürlüğü, güçlü anlatım ve kocaman bir çığlıktır Geleneksel armoni kuralları bestecinin derin duygularını anlatmaktan yoksundur. Müzik, iç dünyadaki, bilinçaltındaki düşlemleri yalın, süssüz, içten geldiğince haykırmalıdır. Dışavurumculuk terimi 1900 başlarındaki bir resim akımından müziğe aktarılmıştır. Alman ressamların Münih'de oluşturdukları ve öncülüğünü Kandinski'nin yaptığı Mavi Atlı grubu, psikolojik dürtülerin egemenliğindedir. Simgesel biçimleri yoketme eğilimindedir. Müzikte Arnold Schönberg (1874-1951), Alban Berg (1885-1935) ve Anton Webern (1883-1945)'in yapıtlarında yankı bulur. Müzik, tıpkı romantizmdeki gibi, öznel duyguların aracıdır. Ancak yeni çağda bastırılmış duyguları ortaya çıkaran bir araç olmalıdır. Aynı yıllarda Sigmund Freud (1856-1939), Düşlerin Yorumu başlıklı kitabını yayınlar. Freud'a göre kişi, güncel yaşamında bastırdığı duyguları, istekleri düşlerinde özgürce yerine getirebilmektedir. Bu savdan kaynaklanan resim, müzik, tiyatro ve edebiyat karakter olarak anlatımcı bir kişiliğe bürünür ve her sanat dalı da bu özü aktarmak için kendine göre teknik yöntemler geliştirir. Resimde Kandinski ve Kokoschka’nın koşutu müzikteki İkinci Viyano Okulu bestecileridir.

Müziğin dışavurumdaki anlatımcı felsefeyi en iyi yansıttığı yöntem atonalitedir. Böylece, o güne dek doruğa tırmanmış ton duygusu, melodik akış rededilmektedir.Yirminci yüzyılın modernizminde bestecinin kaygısı yalnız güzel melodiler yakalamak değil, sesin derinliği, yüksekliği ve yoğunluğu üstüne çalışmalar yapmaktır. Böylece yüzyıllarboyu tırmanan ton duygusundan kaçış ilk tepkidir. Yalnız müzik içinde gelişen bir teknik değildir bu. Freud’un getirdiği psikoanaliz tekniği ile insanın bilinçaltını boşaltması ve kopuk kopuk ortaya çıkan tümceler, felsefe ve sanat dallarında Dışavurumculuğu doğurmuştur.







Yazıyı Tavsiye Et

Yorumlar


Bu yazıya henüz yorum yapılmadı.

Yorumları okumak yada yorum yazmak için sisteme giriniz.