ISSN: 1301 - 3971
Yıl: 18      Sayı: 1930
Şu an 42 müzisyen gazete okuyor
Müzik ON OFF

Günün Mesajları


♪ Cumhuriyetimizin kurucusu ulu önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını saygı ve minnetle anarken, ülkemiz Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100. yılını en coşkun ifadelerle kutluyoruz.
Mavi Nota - 28.10.2023


♪ Anadolu Güzel Sanatlar Liseleri Müzik Bölümlerinin Eğitim Programları Sorunları
Gülşah Sargın Kaptaş - 28.10.2023


♪ GEÇMİŞ OLSUN TÜRKİYE!
Mavi Nota - 07.02.2023


♪ 30 yıl sonra karşılaşmak çok güzel Kurtuluş, teveccüh etmişsin çok teşekkür ederim. Nerelerdesin? Bilgi verirsen sevinirim, selamlar, sevgiler.
M.Semih Baylan - 08.01.2023


♪ Değerli Müfit hocama en içten sevgi saygılarımı iletin lütfen .Üniversite yıllarımda özel radyo yayıncılığı yaptım.1994 yılında derginin bu daldaki ödülüne layık görülmüştüm evde yıllar sonra plaketi buldum hadi bir internetten arayayım dediğimde ikinci büyük şoku yaşadım 1994 de verdiği ödülü değerli hocam arşivinde fotoğraf larımız ile yayınlamaya devam ediyor.ne büyük bir emek emeği geçen herkese en derin saygılarımı sunarım.Ne olur hocamın ellerinden benim için öpün.
Kurtuluş Çelebi - 07.01.2023


♪ 18. yılımız kutlu olsun
Mavi Nota - 23.11.2022


♪ Biliyorum Cüneyt bey, yazımda da böyle bir şey demedim zaten.
editör - 20.11.2022


♪ sayın müfit bey bilgilerinizi kontrol edi 6440 sayılı cso kurulrş kanununda 4 b diye bir tanım yoktur
CÜNEYT BALKIZ - 14.11.2022


♪ Sayın Cüneyt Balkız, yazımda öncelikle bütün 4B’li sanatçıların kadroya alınmaları hususunu önemle belirtirken, bundan sonra orkestraları 6940 sayılı CSO kanunu kapsamında, DOB ve DT’de kendi kuruluş yasasına, diğer toplulukların da kendi yönetmeliklerine göre alımların gerçekleştirilmesi konusuna da önemle dikkat çektim!
editör - 13.11.2022


♪ 4bliler kadro bekliyor başlıklı yazınızda sanki 4 bliler devre dışı bırakılmış gibi izlenim doğuyor obür kamu kurulrşlarında olduğu gibi kayıtsız şartsız kadroya geçecekler yıllardır sanat kurumlarımızı sırtlayan bu sanatçılarımıza sınav istemek yapılacak en büyük kötülüktür bilginize
CÜNEYT BALKIZ - 12.11.2022


Tüm Mesajlar

Anket


DOB, DT ve GSGM'de 4B kadrosunda çalışanların 4A kadrosuna alınmaları için;

Sonuçları Gör

Geçmişteki Anketler

Tavsiye Et




Tavsiye etmek için sisteme girmeniz gerekmektedir.

Destekleyenlerimiz






 

Yazılar


Saadettin KaynakçaSayı: - 01.05.2006


Kaynak diye başlayacağız. Kaynak kişimiz derin bir kaynak, bunu da evveliyatla ifade etmeliyiz. Türkü gibi şarkılar diyince benim aklıma gelen insan. Ben takriben ben doğduktan sonra ölmüştür diye düşünmüştüm ama 1961’lerde filan ebediyete intikal etmiş mevzuumuzun odağı olan bestekâr. Tamam, tamam bilmece/bulmaca gibi konuşmayı bırakayım. Mevzuumuz “Sadettin Kaynak”. Kaynaklar onu “Hacı Hafız Sadettin Kaynak” olarak yazar, yazmalıdır. Çünkü vasiyetnamesinde eşi Gülfiye (Bu da enteresan bir isim) Hanım tarafından kendisine mezar taşı yaptırmasını, üzerine “Sultanselim Camii Şerifi Başimamı ve Sultanahmet Camii Şerifi İkinci İmamı ve hâtibi meşhur bestekâr Hacı Hafız Sadettin Kaynak'ın ruhuna fatiha.” şeklinde bir yazı yazılmasını ister. Durun yahu durun, adamcağızı doğmadan öldürdük. Kronolojik incelesek ya şu olayı!

Sadettin Kaynak’ın doğum tarihi konusunda bir kesinlik yoktur. Bazı kaynaklar 1855’de doğduğunu iddia eder (abarmışlar amcam yüz yaşında mı vefat edecekti?), bazı kaynaklar 1885 (Bu kaynağın adı İbnül Emindir, ben emin olamıyorum), bazıları da 1895 tarihini verir (Bu bazıları da Mustafa Rona ve Yılmaz Öztuna). Tarihlerde kargaşa yaşanmasının nedeni, hicri, rumi takvimlerin birbiriyle anlaşamamasıdır. Oysa dünyada paylaşılmayacak ne var ki ey takvimler? Buna ilaveten Sadettin Kaynak beyefendinin kendisi ise, 12 Ekim 1950’de yayınlanan bir söyleşisinde (ki “Resimli Radyo Dünyası” adlı derginin 17. sayısına tekabul etmektedir bu tarih) “Çapa Lütfipaşada 311 yılında dünyaya gelmişim” der. Bu tarih günümüz takvimine günümüz insanları tarafından çevirilince ortaya 1893 tarihi çıkar.

İşe bakınız ünlü bestekârı bir türlü yazı içerisinde doğuramadık. Son tekrar ettiğimiz tarihi biz gerçek doğum tarihi olarak ele alacağız. Bu tarihte doğmuş ise Sadettin bey, Atatürk’den bayağı bir küçük oluyor. Fakat Atatürk ile yüz yüze görüşmüşlükleri, çalışmışlıkları vesair de var. Biliyorsunuz Sadettin Kaynak beyefendi sıkı bir din eğitimi almıştır. İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi mezunudur kendisi. Sultanselim ve Sultanahmet camiilerinin baş imamlığını ve hatipliğini uzun yıllar yapmıştır. Atatürk mevzuuna döneceğim. Durun Sadettin bey kendisi anlatsın bu olayı. “Atatürk beni çağırttı. Bir Kur'anı kerim verdi. İmzasını koydu. Kur'anı Kerimde muharebeye müteallik ayetlerin tercümelerini tesbit ederek, ordu kumandanlarına bir nutuk vermemi emretti. Hazırlandım. Atatürk'ün karşısında, Ordu kumandanlarının hazır bulunduğu bir mecliste bu emri yerine getirdim. Atatürk "Yahu, Kur'anda neler varmış da bizim haberimiz yok" dedi. Müteaddit defalar birçok vesilelerle Atatürk'ün huzuruna kabul olundum.”

Bütün bu çevirileri vesair yaparken Sadettin bey, bir yandan da filmleri müzik yapıyordu. Şimdilerde adam gibi bir film müziği yapan bestecimiz var mı? Hababam sınıfı olayını tenzih ederim! Filmlere nasıl müzik yaptığını, nerelerde bulunup nerelerde dolaştığını da Sadettin beyin kendi ağzından dinleyelim. “Artık hocalara devamın güç olacağına kanaat getirerek kendi kendime notayı öğrenmeye başladım. Evvela bildiğim eserlerin üzerinden notasını okumaya çalıştım, müteakiben bilmediğim eserlerin notasını çözmeğe, daha sonraları bestelediğim eserlerin notasını yazmaya başladım. 1926 tarihinde Berlin'e gittim. Yolda avukat Ali Şevket namında bir zata rastladım. Bana kendisine ait olan " Hicranı elem sinei pürhunumu dağlar" mısraiyle başlayan güfteyi verdi. Bunu aynı yolculuk sırasında Hüzzam makamında besteledim. Pathe, Columbia, Odeon firmalarına plak doldurdum. Balkan Muharebesi sıralarında Darülfünun Ulûm-i Şer'iyye şubesine bilimtihat girdim. Mektebi ikmal etmeden askere gittim. Diyarbakır' a ihtiyat zâbiti olarak gönderildim. Mardin'de, Diyarıbakır'da, Mamuretülaziz "Elazığ"da ve Harput' da bulundum. Buralarda halk musikisini esas kaynaklarından tetkik ettim. Müteaddit vesilelerle Milano'ya, Viyana'ya ve Paris'e seyahatler ettim. Buralarda da Garp musikisiyle yakından temas ettim. Paris'te konser verdim [1930].

İstanbul'a döndükten sonra film musikisi bestelemeye heves ettim. Mısır'dan getirilen 85 adet filmi musikilendirdim. Her filmde 10 ila 20 tane eser mevcut idi. 5 sene müddetle İpekçi Kardeşler film şirketine bağlı kaldım. Bu esnada yerli filmler için eserler de besteledim. Yerli filmlerden Allahın Cenneti'nde, Arap filmlerinden Leyla İle Mecnun da film sahasında ilk bestelerimi verdim.”

Okuyorsunuz değil mi sevgili yaşam dersleri takipkârları. Günümüz bestecileri nerde, izah etmeye çalıştığımız beyefendi nerde? İki adet ritm ezber ettim diyen bestekara diye dolaşıyor ortalıkta. Tabii ki onlara biz bestekâr yerine bestekara diyeceğiz.

Fazla uzatmadan lafı, şarkılara geçelim. Dinleyelim güzelleşelim.

(1)
Efenim Sadettin Kaynak beyefendiyi günümüz gençleri nasıl tanıyacak, nasıl tanıyabilir? Öncelikle yeni albümlerden, yeni seslerden faydalanarak eşsiz bestekârımıza doğru bir patika çizelim. Alıyorsunuz bir Burcu Güneş (tılsım) albümü. Orada duptıs duptıs diye dinleyebileceğiniz bir “Çile Bülbülüm” şarkısı var. Çekinmeyin dinleyin! “Bülbülüm gel de dile, söyle benimle bile, sesini duyur ele, çile bülbülüm çile” diyiniz. Çile bülbülümler arasındaki “Allah” kelamını vokalist kısmısına söyletiniz. “Issız yuvanda tektin, çekilmez çile çektin, kim derdi gülecektin, çile bülbülüm çile” diyiniz. “Müjde ey güzel kuşum, bahara döndü kışım, eriyor içim dışım, çile bülbülüm çile” diyiniz. Her ne kadar bu “Allah” nidası bizler tarafından şarkının gaz olan yerinin gazını artırmak suretiyle söylenmiş sanılırsa sanılsın, büyük hafız, din adamı olan Sadettin beyefendi burada bülbülün maneviyatını konuşturmaktadır. Bu maneviyat kim tarafından algı edilecek, kim tarafından algı edilemeyecek orası bizim araştırma sahamızda değil.

(2)
Çile bülbülüm’ü dinlediniz. O halde ritmi biraz azaltalım ama bülbülün çilelendirilmesine benzeyen bir şarkıyı söyleyelim, dinleyelim. Tercihan Nalan Altınörs söylesin efendim şarkıyı. Şarkımızın adı “Niçin baktın bana öyle?”. Terennüm edelim. “Niçin baktın bana öyle? Derdin nedir durma söyle? Durgunsun sular gibi, içli duygular gibi. Gözlerinde sevda var. Derin uykular gibi. Niçin baktın bana öyle? Derdin nedir durma söyle. (Sonracığıma makamımız değişsin.) Gül dalında gonca güller. Bülbül sevdasında çiler. Söyle dermanın olayım. Dertli olan deva diler. Diler... (Şarkının burası bir yukarıdaki paragrafta incelediğimiz çile bülbülüm olayına haddinden fazla benzemektedir.) Niçin baktın bana öyle? Derdin nedir durma söyle! Mahzunsun, hayransın. O güzel gözlerle sürmeli ceylansın. Ey hilal kaşlım, Ağlıyor musun? Kirpiğin yaşlı. Ben senin nen olayım? Kulun kölen olayım. Niçin baktın bana öyle? Derdin nedir durma söyle...”

(3)
Evet “niçin baktın bana öyle” isimli şarkımız, bir çok Vecdi Bingöl-Sadettin Kaynak ortak çalışması gibi kulakları dinlendirir, gönlü sarsar. Bakalım başka Vecdi-Sadettin çalışması var mı random access memory’mizde? Muazzez Ersoy-Nostalji 12. İki adet Vecdi-Sadettin şarkısı mevcut albümde. İlki “Ayrılık Yaman Kelime”. (Bu arada Dafi, pc line out’a walkman takıp bizzat şarkıları yaşamak gayesinde) Terennüm edelim. “Ayrılık yaman kelime. Benzetmek azdır ölüme. Kim uğrarsa bu zulüme. Aman ah. Gündüzü olurmuş gece. Tatmadan aşkın tadını. Duydum acı feryadını. Dilimin zevk-i adını. Aman ah. Sayıklarım hece hece. Soldu mu neşen hevesin? Seslenirim gelmez sesin! Dudaklarımda nefesin. Aman ah. Özlerim seni delice.”

(4)
Bir Vecdi Bingöl-Sadettin Kaynak ortak çalışması. “Leyla Bir Özge Candır”. Muazzez Ersoy, Nostalji 12, şarkı 4. Terennüm edelim. “Leyla bir özge candır. Ela gözlü ceylandır. Doyulmaz hüsnü handır. Kanılmaz bir içim su. Leyla. Leyla. Ah Leyla. Dillerde söylenen o! Yollarda gözlenen o! Yürekten özlenen o! Her gönülde o arzu. Leyla. Leyla. Ah Leyla. Aşıklar levend olsa. (bence olmasın bana değişik şeyler çağrıştırıyor bu kelime) Sevdalar kemend olsa. Birbirine bend olsa. Ele geçmez o ahu. Leyla. Leyla. Ah Leyla.”

(5)
Leyla isimli zatlara pek takmış olan bestekârımız. “Üzgünüm Leyla” adıyla bilinen, dizi haline getirilen (diziyle şarkının alakası yok arkadaşlar, komik olmaya çalışıyorum); diğer bir adlandırılmayla şarkı adı “Leyla” olan; başka bir adlandırma sistemine göre ise “Dertliyim ruhuna hicranımı” diye dillendirilen; dolayısıyla adının ne olduğu tam olarak kestirilemeyen Segâh, Hüzzam karışık bir şarkısı daha vardır ki amcamızın. Dinlediğiniz anda kulağınızda oksidasyon filan kalmaz. Bu şarkının sözü ve müziği üstadımıza aittir. Tadımız ağzımızdayken terennüm edelim. “Dertliyim. Ruhuma hicranımı saldım da yine. İnlerim. Şimdi uzaklarda solan gül gibi. (makamımız burada mı değişiyor?) Bahtımın yıldızı sanmıştım seni! Sensiz karanlıktır her günüm Leyla, her günüm Leyla, her günüm Leyla. Ayrılık. Ayrılık. Ayrılık. Mecnuna döndürdü beni. Dertliyim. Dertliyim yürekten. Üzgünüm Leyla, üzgünüm Leyla, üzgünüm Leyla. Ah ah. Ah ah Leyla. (bir hareketlenme gözlemleniyor şarkımızın burasında) Sevda yaman bir çile! Çekenler düşer dile. Ayrılık ölüm gibi. Giden, gelmiyor Leyla. Gülüm, yaprağım soldu. Gönlüme hazan doldu. Bir ömür haraboldu. Bunu bilmiyor Leyla!”

(6)
Muazzez Ersoy hanımefendinin Nostalji 1 adlı albümünde yer alan eşsiz bir Kaynak bestesi daha var. Şarkının adı “Bir Rüzgardır”, makamı segâh. . Birlikte terennüm edelim, lütfen eşlik ediniz. “Bir rüzgardır gelir geçer sanmıştım. Meğer başımda esen kasırgaymış sevgilim. Gönül oyunudur, bunun izi kalmaz demiştin, meğer içimde yanan bir volkanmış sevgilim. (Bu şarkının da bir yerinde yani burasında makam ve usul değişimi söz konusudur.) Bir gün gelir unutursun demiştin sevgilim. Hicranını uyutursun demiştin sevgilim. Unutmadım, unutmadım. Aşka hasret, sana hasret bekliyorum sevgilim. Gönül oyunudur, bunun izi kalmaz demiştin. Meğer içimde yanan bir volkanmış sevgilim!”

(7)
Sözleri halk ozanlarına, besteleri Sadettin Kaynak’a ait olan eşsiz şarkı-türkü’lerimiz de mevcuttur. Bunlardan biri ve zannımca en mükemmeli “Elif Türküsü”. Muazzez Ersoy, Nostalji 12, şarkı nomerosu 3. Terennüm edelim. “İncecikten bir kar yağar. Tozar elif elif diye. Deli gönül hayran olmuş, gezer elif elif diye. Yar sana hayran. Can sana kurban. Derdime derman bulamam. Aşktan el aman. Elif kaşlarını çatar, gamzesi sineme batar. Ak elleri kalem tutar. Yazar elif elif diye. Yar sana hayran. Can sana kurban. Derdime derman bulamam. Aşktan el aman. Karacoğlan eğmelerin. Gönül sevmez değmelerin. İliklemiş düğmelerin. Çözer elif elif diye. Yar sana hayran. Can sana kurban. Derdime derman bulamam. Aşktan el aman!”

(8)
Halk ozanı diye nitelendirebileceğimiz bestekârımızın “Yadeller Aldı Beni” adlı pek hüzünlü, pek hisli hicaz makamlı bir türkü-şarkısı da vardır. Terennümü şöyle “Yadeller aldı beni. Taşlara çaldı beni. Yardan ayırdı felek. Gurbete saldı beni. Yol verin geçeyim dumanlı dağlar. Dağların ardında nazlı yar ağlar. Düştüm umulmaz derde, nerde sevdiğim nerde? Yol uzun gurbet acı. Dağlar var ara yerde. Yol verin geçeyim dumanlı dağlar. Dağların ardında nazlı yar ağlar”

(9)
Bir Aşık Ömer sözü olan “Ela gözlerine kurban olduğum” ise hicaz makamı ile Kaynak beyefendi tarafından beste edilmiştir. (Âşık Ömer hadisesini açık öğretim lisesi derslerini takibederken fark ettim. Araştırmacı yazar Dafi olmak kolay mı?). Terennüm edelim şarkımızı. Ya da türkümüzü. “Ela gözlerine kurban olduğum. Yüzüne bakmaya doyamadım ben. İbret için gelmiş derler cihana. Noktadır benlerini sayamadım ben. Noktadır benlerini sayamadım ben. Doyamadım ben, sayamadım ben. Seni öpmelere kıyamadım ben.” Bu şarkımızın muhakkak ki bir devamı vardır ama ben bir potpuri esnasında kendisi ile karşılaştığım için bu kadarını terennüm edebiliyorum.

(10)
Bir fasıl kaçınılmazı olan “Kara Bulutları Kaldır Aradan” namlı Sadettin Kaynak bestesi ise Karcaar makamındadır. Terennüm edelim. “Kara bulutları kaldır aradan. Vay aman, vay aman, vay aman, vay. Beri gel gönlüme. Çağlayanım gel. Ne kadar özenmiş seni yaradan. Vay aman, vay aman, vay aman vay. Beri gel gönlüme. Çağlayanım gel, çağlayanım gel. Dilinden anlayan bülbül az olur. Vay aman, vay aman, vay aman, vay. Beri gel gönlüme. Çağlayanım gel. Sen gelmezsen bahar geçer yaz olur. Vay aman, vay aman, vay aman vay. Beri gel gönlüme. Çağlayanım gel, çağlayanım gel.”

(11)
Muhabbet Bağına Girdim Bu Gece. Hicaz makamında fasıl üstü bir şarkı. “Muhabbet bağına girdim bu gece. Açılmış gülleri derdim bu gece. Vuslatın çağına erdim bu gece. Muhabbet doyulmaz bir pınar imiş. Ararım. Ararım, ararım seni her yerde sorarım. Issız gecelerde sevgilim nerde?” şeklinde terennüm edilebilir şarkımız.

(12)
Sevdiceğin zülfünün tel tel nasıl taranacağının ifade edildiği bir “Tel tel Taradım Zülfünü” adında Sadettin Kaynak şarkısı vardır. Hicaz makamındadır bu şarkı. Terennümüne gelince. “Tel tel taradım zülfünün tellerine gül bağladım. Göğsündeki gonca gülün yaprağına tül bağladım. Teneni teneni, teneni teneneni, tennennennenni yar, tennennennenni yar, yaprağına tül bağladım. İndim yarin bahçesine gül topladım çevresine. Aşık oldum lehçesine. Divan durup el bağladım. Teneni teneni, teneni teneneni, tennennennenni yar, tennennennenni yar, divan durup elbağladım.”

(13)
Son Ümidim de Bitti. Sözleri Mustafa Nafiz Irmak’ın. Müzik tabii ki ustamızın. Eşliğinde ağlanası, zırlanası bir garip şarkı. “Son ümidim de bitti. Kuş gibi uçtu gitti. Geri kalan hep yalan. İçimde acı hicran. (söylediğimiz yerleri baştan sona bir tekrar edelim, şarkının söylenişi öyle) Şimdi bir emelim var. Sevişen sevdalılar. Tanrım onları etsin. Birarada. Bahtiyar. Birarada, bahtiyar. Hayalini anayım. Onunla avunayım. Ben mihnetle yanayım. O tek bahtiyar olsun. O tek, bah ti yar olsun.” Bu şarkının sevişen sevdalılar kısmını yazarken aklıma “civelek” isimli parça geldi, onu da (18) numara ile dillendirelim sayfamızda.

(14)
“Enginde Yavaş Yavaş”. Bu şarkı Sezen Aksu ablamızın “Düş Bahçeleri” albümündeki “Yarası Saklım” adlı şarkıya da “günün minesi soldu” cümlesini ekleterek ilham kaynağı olmuştur. Terennüm ediyorum. Kulaklarınızı tıkayın. “Enginde yavaş yavaş günün minesi soldu. Derdim bana arkadaş. Bugün de akşam oldu. Gölgeler indi suya. Kuşlar vurdu (ya da vardı) uykuya. Gurbeti duya duya. Bugün de akşam oldu!” Bu terennüm tamamen hafıza-i beşerimden olduğu vechiyle sürç-i lisan-klavye-parmak hadiselerinden affolunmamı talebediyorum.

(15)
Sözleri anonim, müziği uluğ zat’a ait “Yollarına Gül Döktüm” adlı bir şarkımız var. Hicaz peşrevinin akabinde söylendiğine göre büyük ihtimalle makamı hicaz. Ben makamdan usulden pek anlamam. İdare edersiniz artık. “Yollarına gül döktüm gelir de geçer diye. Geçmedin boynumu büktüm başka yar seçer diye. Menekşe lale hanımeli. Güzel huyun yoktur bedeli. Sana gönül verdim vereli. Sararıp soldum aman. Sarardı gül benzim. Yıllar var ki sensizim. Şimdi ben bir öksüzüm. Benden vaz geçer diye.” Bu şarkıyı duyan ünlü müzisyenimiz Tarkan ise “gel artık kollarıma, gül döktüm yollarına” adlı tsm altyapılı şarkısını icra etmiştir.

(16)
Sözleri Ramazan Gökalp Arıkan’a, bestesi ustamıza ait olan, bir o kadar da “batan gün kana benziyor” şarkısına benzeyen (benzeten ben) leziz şarkı. Terennüm edelim. “Yeşil gözlerini ufkuma ger ki. Bahar geldi diye şarkı söyleyim. Sarı saçlarını yüzüme ser ki. Koklayıp öperek yaz geldi diyem. Turnalar uçun. Yayladan geçin. Yarimi seçin turnalar. Ekinler sarardı biçtik güz geldi. Hakka şükür bu yıl bire yüz geldi. Nedem ki yokluğun pek öksüz geldi. Sen yeterdin ekinleri neyleyim?” Bu şarkı da “Yadeller aldı beni” namı ile (8) numara ile neşrettiğimiz şarkıya benzeyen, hararetle benzeyen bir yer vardır. Dikkatli dinleyiniz.

(17)
Sözleri Necdet Rüştü Efe’ye, bestesi üstadımıza ait “Batan Gün Kana Benziyor” isimli şarkımız (16) numaralı şarkımıza ne kadar da benzer, söylerken nasıl birbirine karıştırırım bunları bir bilseniz. Hep beraber söyleyelim! “Batan gün kana benziyor. Yaralı cana benziyor. Esmerim vay vay. Ah ediyor bir gül için. Bu bülbül bana benziyor. Vay benim garip gönlüm. Gece kapladı her yeri. Keder sardı dereleri. Esmerim vay vay. Düşman değil sevda açtı. Sinemdeki yareleri. Vay benim garip gönlüm!”. Şarkımızı gerek Muazzez Ersoy ablamız (Nostalji 6’sında), gerekse eşsiz sez neşesiz görünüm Bülent Ersoy hanımefendi doyumsuz bir şekilde söyler. Dafi tarafından dinlenilmesi hararetle tavsiye olunur.

(18)
Cıvıl cıvıl bir şarkı. E son şarkımız da cıvıl cıvıl olmalı. Söz ve müzik ustamızın. “Civelek!” Muazzez Ersoy ablamızın Nostalji 7 albümünde mevcut, dinlenebilir. Terennüm edelim. Hobaa. “Bu gece düğün dernek. Binbir geceden örnek. Sevişenler bu gece. Civelek civelek civelek civelek. Bir çiçek bir kelebek. Civelek civelek civelek. Civelek civelek civelek. Bu gece mutlu gece. Vur patlasın eğlence. Dirlik düzenlik olsun. Civelek civelek civelek civelek. Sevişen iki gence. Civelek civelek civelek. Civelek civelek civelek. Bu gecenin adına. Doyulur mu tadına? Sevişenler bu gece. Civelek civelek civelek civelek. Erecek muradına. Civelek civelek civelek. Civelek civelek civelek.” Civelek yazmaktan elimde civciv bitecek.

Efenim biz elimizden geldiği, kulağımıza değdiği denli Sadettin Kaynak şarkılarını ele aldık. Biyografya hususunda bilgi temin ettiğimiz “biyografi.net”, şarkıların bir çoğunu bize tanıtan Muazzez Ersoy ve Nostalji serilerine, “Gönül Şarkılarımız” adıyla piyasaya bu güzel şarkıları duyurmaya çalışan AJS yapım’a, bazı şarkıları hiçbir yerden bulamadığımızı varsayarak müracaat ettiğimiz “audiogalaxy.com”a teşekkürlerimizi sunarız.

Üstadımızın tadı damağımızda ve dahi dimağımızda kalan bu eşsiz eserlerine binlercesini (abartmayayım yüzlerce diyelim) eklemek mümkün. E-maillerinizi, tavsiyelerinizi, önerilerinizi bekliyorum. TRT tarafından repertuar dahili edilen bir “Sadettin Kaynak” cd’si olduğu duyumlarım var. Aranızdan birilerinde bu var ise, bana göndermeye talip olursanız, ben almaya dinlemeye te dünden razıyım.

Nihayi kelam: Kendi isteğine uygun tabir ile “Hacı Hafız Sadettin Kaynak” bir musiki adamıdır. Bir din adamıdır. Musiki eğitimini TRT tarafından yapımı üstlenilen bir belgeselde gördüğüm oradan hatırladığım kadarı ile Belçika (yukarıda kendi dilinden Berlin lokasyonunu duymuştunuz, ben berlin ile belçikayı karıştırıyor olabilir miyim, hayır olamam) sularında yapmıştır. Urfa Türküleri üzerine bitirme tezleri hazırlamıştır. Görüp görebileceğiniz bütün türküye benzeyen şarkıların altından bu zat çıkar. Bestelerinin tümü dadından yinmez. Programımızı burada bitirirken, civelek civelek civelek diyoruz. Hani olur ya program biterken şarkının bitiş kısmı hışım ile icra edilir. Öyle bir sahne hayal ediniz.

Yazımızın hazırlanış zamanı dört buçuk saatlik bir dilim. Tarih olarak 20.04.2006’yı düşebiliriz notlarımıza. Saat on iki sularında oturduk klavyemizin başına. Açtık alakalı mp3’lerimizi, olmadı walkman yardımı ile mevcut kasetlerden yardım aldık. O olmadı interneti kurca kurca ettik. Bitiş taymımız 16.24.

Huh.








Yazıyı Tavsiye Et

Yorumlar


Bu yazıya 2 yorum yapılmış.

Yorumları okumak yada yorum yazmak için sisteme giriniz.