ISSN: 1301 - 3971
Yıl: 18      Sayı: 1932
Şu an 11 müzisyen gazete okuyor
Müzik ON OFF

Günün Mesajları


♪ Cumhuriyetimizin kurucusu ulu önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını saygı ve minnetle anarken, ülkemiz Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100. yılını en coşkun ifadelerle kutluyoruz.
Mavi Nota - 28.10.2023


♪ Anadolu Güzel Sanatlar Liseleri Müzik Bölümlerinin Eğitim Programları Sorunları
Gülşah Sargın Kaptaş - 28.10.2023


♪ GEÇMİŞ OLSUN TÜRKİYE!
Mavi Nota - 07.02.2023


♪ 30 yıl sonra karşılaşmak çok güzel Kurtuluş, teveccüh etmişsin çok teşekkür ederim. Nerelerdesin? Bilgi verirsen sevinirim, selamlar, sevgiler.
M.Semih Baylan - 08.01.2023


♪ Değerli Müfit hocama en içten sevgi saygılarımı iletin lütfen .Üniversite yıllarımda özel radyo yayıncılığı yaptım.1994 yılında derginin bu daldaki ödülüne layık görülmüştüm evde yıllar sonra plaketi buldum hadi bir internetten arayayım dediğimde ikinci büyük şoku yaşadım 1994 de verdiği ödülü değerli hocam arşivinde fotoğraf larımız ile yayınlamaya devam ediyor.ne büyük bir emek emeği geçen herkese en derin saygılarımı sunarım.Ne olur hocamın ellerinden benim için öpün.
Kurtuluş Çelebi - 07.01.2023


♪ 18. yılımız kutlu olsun
Mavi Nota - 23.11.2022


♪ Biliyorum Cüneyt bey, yazımda da böyle bir şey demedim zaten.
editör - 20.11.2022


♪ sayın müfit bey bilgilerinizi kontrol edi 6440 sayılı cso kurulrş kanununda 4 b diye bir tanım yoktur
CÜNEYT BALKIZ - 14.11.2022


♪ Sayın Cüneyt Balkız, yazımda öncelikle bütün 4B’li sanatçıların kadroya alınmaları hususunu önemle belirtirken, bundan sonra orkestraları 6940 sayılı CSO kanunu kapsamında, DOB ve DT’de kendi kuruluş yasasına, diğer toplulukların da kendi yönetmeliklerine göre alımların gerçekleştirilmesi konusuna da önemle dikkat çektim!
editör - 13.11.2022


♪ 4bliler kadro bekliyor başlıklı yazınızda sanki 4 bliler devre dışı bırakılmış gibi izlenim doğuyor obür kamu kurulrşlarında olduğu gibi kayıtsız şartsız kadroya geçecekler yıllardır sanat kurumlarımızı sırtlayan bu sanatçılarımıza sınav istemek yapılacak en büyük kötülüktür bilginize
CÜNEYT BALKIZ - 12.11.2022


Tüm Mesajlar

Anket


DOB, DT ve GSGM'de 4B kadrosunda çalışanların 4A kadrosuna alınmaları için;

Sonuçları Gör

Geçmişteki Anketler

Tavsiye Et




Tavsiye etmek için sisteme girmeniz gerekmektedir.

Destekleyenlerimiz






 

Yazılar


Bursa: Beyaz Perdedeki Kent (1.Bölüm)Sayı: 617 - 02.09.2008


Gidenler nerde kaldılar, özledim gülüşlerini
Bir kenti güzelleştiren yalnız onlardı sanki

A.Telli



Evliya Çelebi 17.Yy’da İstanbul dışına yaptığı ilk seyahatinde Bursa’ya gelir. Dönemin Bursasından bahsederken Uludağ’dan akan pınarların suladığı servi, çınar ve gülistanlar şehridir der. Ancak günümüzde durum değişmektedir. Hukuk, çevre ve insan hakkı tanımaz plan, program ve kararlarla oldu-bitti politikalarla yağmalanan kentlerden biri de Bursa’dır çünkü. Orman, dağ, deniz hatta yüksek katlı binaları da hesaba katarsak havası bile yağmalanmıştır. Çıkıp Uludağ eteklerinden ovaya bakın. Bursa’daki talanın bütün izlerini görebilirsiniz.  

Bursa denince de akla Uludağ gelir. Bitinyalılar döneminde kent Uludağ eteklerindeki şehir anlamına gelen Prusa Olympos (Uludağ Bursa’sı) adıyla anılırmış. Uludağ’da durum farklı mı peki? Bursa’ya 30-35 km. uzaklıkta yaklaşık 2500 metre yükseklikte otel ve kış turizmiyle ünlü bir dağ orası. Bodrum ve Çeşme’lerin manzarası TV kanallarının yaz bezemi ise Uludağ da kışların. Demek zaman ve mekân söz konusu olunca felsefe dumura uğramış; azla yetinip yoksulluğu yücelten Antisthemes, Mahavira ve A.Schopenhauer gibi filozofların kulakları çınlar mı bilinmez fakat tanrıların dağı Olimpos bile keşişler yerine artık yaşama biçimi olarak eğlenceyi tercih eden sosyeteye mekân olmuştur.

Oysa Bursa bütünüyle bir doğa, kültür ve tarih şehridir. Şehri harir (ipek şehri)’dir. Camiler, dutlar, çınarlar, hanlar, hamamlar şehridir. Türk Sanatının sevimli karakterleri Hacivat’ın ve Karagöz’ün memleketidir. “Paramparça Şiir”de Enis Batur:

Bahçeler kestane, diken ve çocuk
Topluyordu hala. Bir bakıyorduk,
Serin bir soluk taşıyordu sucular 

diyordu. Şimdi ne dutluk kaldı geriye, ne kestane. Ne İpek Yolu kaldı geriye, ne ipek…

Eski Yeşilçam melodram filmlerinde Bursa bilhassa Uludağ’ı gösteren sahnelerde sık sık görünürdü. Çünkü o dönemler yılda 300-400 film çekilirdi. Aşk-ı Memnu, tek kanallı siyah-beyaz dönemin ilk dizisidir. Özel TV kanallarındaki artış sinemayı ikinci plana iterken dizi yapımcılarının ve cast (oyuncu) ajanslarının işine yaramıştır. Yılda 100-150 dizi çekilmeye başlamış ancak sadece 10-15 tane de eli yüzü düzgün film yapılmıştır.

Dizilerin 2 binlerde prototipi ise “Asmalı Konak”tı.  Ürgüp’te çekilen bu dizinin fazla ilgi görmesi aynı yıl içerisinde (2002) aynı türde Kırık Ayna, Berivan, Zerda, Hızma, Keje ve Azad gibi ağalı dizi furyasını başlatmıştı:

Kınalı kar, kınalı kar
Sende büyük bir ahım var
Gelinlerin güveylerin
Kavuşmaz mı yüce dağlar

Nar çiçeğim, masal yüzlüm
Teni gonca kömür gözlüm
Kınam karda bitecekse
Varsın alsın beni ölüm

Sabahat Akkiraz’ın seslendirdiği şarkıyla akıllarda kalan “Kınalı Kar” dizisinin çekimleri aynı dönemde Cumalıkızık’ta gerçekleşti. “Cumalıkızık”, Bursa’daki küçük bir Osmanlı köyü. Figüranlar bu vesileyle Bursalılar olmuştur zaman zaman. Kınalı Kar dizisinden sonra köyün adı daha sık duyulmaya başlamıştı. Önceden önemi bilinen köyün bu diziyle iç turizmdeki değeri iyice artmış, öyle ki Bursa’da köye sefer yapan minibüsler bile “Kınalı Kar”a gider diye yolcu taşımaya başlamıştı…

Cumalıkızık ve Trilye, zamanın durduğu tarih kokan nadir iki saklı hazinesidir Bursa’nın. Her ikisi de metropol kentin bitişiğinde yeralmasına rağmen yerleşim, doğa ve yaşam tarzı deformasyona uğramamıştır.  Bu yüzden yıllardır çalışma odamın duvarlarında asılı duran resimlerden birisi oluklu kiremit çatılı evlerin yemyeşil bitki örtüsüyle bütünleştiği Cumalıkızık köyü peyzajıdır.

Bursa tam 19 yıl kuşatma altında kalmıştı. Şehrin kuzeyden önce Mudanya alınarak denizle irtibatı kesilirken daha sonra güneydeki Atranos (Orhaneli) elegeçirilip Bursa’nın çevresindeki abluka iyice daraltılmıştı. Bursa yakınlarına kadar gelen Orhan Gazi kuşatmayı kolaylaştırmak için civarda köyler kurdurmuştur.  Osmanlıların Bursa’yı fethi sırasında lojistik destek görevi gören bu köylerden biri de Cumalıkızık’tı.

37 yıl Osmanlı Devleti’ne başkentlik yapan Bursa Osmanlı Devleti’nin dibacesiyken Mudanya Konferansı nedeniyle cumhuriyet temellerinin atıldığı Mudanya ise Türkiye Cumhuriyeti’nin muştusudur.  “Trilye” ise
Mudanya’ya 10 km. uzaklıkta ufak bir kıyı kasabası. Anadolu’daki birçok benzer köyde olduğu gibi Türk-Rum kültüründen izler taşıyor: Kayaköyü, Kalkan’ı, Şirince, Adatepe ve diğerlerini anımsayın.

Karmylassos (Kayaköy) özellikle “Gece Yolculuğu” filminde. Kalamaki ya da bugünkü adıyla Kalkan belgesel filmlerde sık sık yeralmaktadır. 1920’lerdeki mübadeleden sonra Rumlar bu köyleri terkettiğinden hepsi birbirine benzer nitelikler taşır.
1987’de sit alanı ilân edilen Trilye tarihte duvarlarına ilk defa resim yapılan kiliseyi barındırır.  Trilye’ye bağlı Siye (Kumyaka) köyünde ise dünyanın en eski kiliselerinden biri bulunmaktadır.  Lakin kiliselerin hepsi de harap durumdadır.

Batık tapınakların görüntüsü
Belirsizliğin, bilgeliğin anası
Çekişmenin, barışın anası
Yaşamın yurdu

Eski Yunan söylencelerinde bir seferden bahsedilirdi. Kral tahtını üvey kardeşine kaptırmıştır. Fakat kralın oğlu büyüyor, delikanlılık çağına geliyor ve tahtını geri istiyor. Ondan sefere çıkıp altın postu geriye getirmesi isteniyor. Adı İason’dur kralın oğlunun.  Özgen Acar, Cumhuriyet’te  “Kavşak” adlı köşesinde (27.06.2008) İrlandalı yazar Tim Severin’in “İason’un Yolculuğu” adlı kitabından bahsederken efsaneye değinmiş. Rivayete göre kanatlı koç iki kardeşi sırtına alarak bir Karadeniz ülkesine kaçırmış: “Helle adlı kız çocuğunu Çanakkale boğazında düşürünce buraya Hellespont adı verilmiş. Friksos adlı erkek kardeş Kolkis’e varınca Kral Aietes’e kanatlı koçun altına dönüşen postunu hediye etmiş. Sonra kaptan İason, gemi ustası Argos’a ‘Argo (hızlı)’ adlı bir tekne yaptırarak altın postu ele geçirmek için olağandışı maceralar atlatarak Kolkis’e yelken açmış”…

Bu sefere katılanlar Mysia kıyılarına vardıklarında tahminen Mudanya limanında karaya çıkmışlar. Büyük Yunan şairi Seferis 1945-1951 yılları arasında Yunanistan ve Türkiye'de tuttuğu notlardan “Bir Şairin Günlüğü”nü yayımlamıştı. 1914'te ailesiyle Atina'ya göç eden şair çağdaş Yunan şiirinin en büyük ustalarından kabul edilir. 1900'de İzmir'in Urla ilçesinde doğan Seferis'in yaşamının ilk 14 senesi İzmir'de geçmiş. Türkiye dahil birçok ülkede diplomatik görevlerde bulunan Seferis, bu kitapta Bursa’ya yaptığı yolculukla edindiği izlenimleri de aktarıyor. 23 Nisan 1949’da Bursa’ya varmak için yola çıkan bir gemiyle tıpkı söylencedeki Arganaut'lar gibi Mudanya limanına varıyor:

Kıyıda bir çeşme, nar ağaçları
Altında bir hendek, batan güneş
Işığında narlar, kamışlar ve çocuk sesleri

Boşuna şarkılar yazılıp bestelenmemiş Mudanya Güzeli için. Mudanya sahilleri zeytin ağaçları, denizden esen poyraz rüzgarların temizlediği havası ve bol oksijeniyle herkesi büyülüyor çünkü.

TV kanalları tatilci görüntüleriyle televole ve müstehliklerin beslenme programlarından geçilmezken bilakis nüfusun nerdeyse yüzde 80’i aç ve yoksul bir memleket olduğumuz unutulmamalı.  Yörenin meşhur çupra balığının tadına bakarken bile tek aktivitesi yemek olanlara bozulan benim gibilerin balıkçının masasındaki reyhanı okşarken ister istemez bazı dostları gelir aklına... Doğaya sığınmamız bir köşeye çekilmek ve tekdüze kâşâneler yapıp eğilip bükülerek oturmak çaresizliğinden mi yoksa bizi şeyleştiren, şehirli ilişkilerden kaçarak içimizdeki üretme ve paylaşım gücümüzden mi? Doğa bunu açığa vurma cesaretini gösterir biz gibilere.

Ahmet Hamdi Tanpınar “Bursa’da Zaman” şiiri münasebetiyle Bursa’da pek yüceltilir, kimileri de edebi metinlerine sık sık alır ve yazılarını süslerler ya Bursa’ya değindiğim bu yazıda ben de alıntı yapmak isterim; Huzur adlı romanından: “Bir şairin en büyük keşfi, kendi muharririni, iç âlemine doğru kendisini götürecek olanları bulmaktır” demişti Yazar. Neden aktardım çünkü arsenik, siyanür, çöp varilleri vesaire toplumumuza reva görülen son dönemlerdeki her türlü doğal ve insan boyutlu kirlenmenin can sıkıntısıyla kentlere küserek tarihsel gelgitler içindeki doğaya arada bir sığınışımız bir anlık soluk almaya gereksinim duymamızdan olsa mı gerek.

Trilye’nin doğusunda kıyıda bir mendirek yeralıyor. Sık TV izlemesem de “Sev Kardeşim” adlı diziden burada çekilen sahneyi hatırlıyorum. Gündoğumunda Cumalıkızık, günbatımında Trilye’nin yeri bambaşkaymış. Cumalıkızık’ta adeta doğal bir kameriye sergileyen manzaranın, Trilye de ise denizle aşır neşir olduğunu görüyorsunuz. Bu yüzden Cumalıkızık’ta ormana, Trilye’de ise doğa türküsünü denize söyletiyor. Bunlara ait akla egemen his yemyeşil bir aydınlık ve zeytuni pırlantanın içimizdeki aksi olmalıdır.
Ömer Bedrettin Uşaklı, Mülkiye Mektebi'ni bitirdikten sonra Mudanya’ya kaymakam muavini olarak atanmadan önce maiyet memurluğu stajını Trilye’de yapmış, “Deniz Sarhoşları” şiirini de 1926 yılında burda yazmış:

Köpükten omuzları birbirine dayanmış,
Yüksek, mağrur başları akşam rengiyle yanmış,
Sahile koşuyorlar bak deniz sarhoşları!...

Bazen yırtık yelkenli bir sandala çarparak,
Bazen ufkun kıpkızıl şarabına taparak
Gitgide coşuyorlar bak deniz sarhoşları!...

Rüzgârların ıslığı en yakın yoldaşları...
Yıllarca dövünerek içi yenmiş taşları
Bir anda parçalayıp doyacak bu sarhoşlar!...

Çılgın gönüllerinde aşkın en büyük kini,
Yosunlu kayaların o yeşil gözlerini
Deli âşıklar gibi oyacak bu sarhoşlar!...


Gezi boyunca Trilye’nin zeytinyağları boy boy şişelerde gözünüzü alır. Cumalıkızık’ta bahçelerinden taptaze toplanmış kiraz ve ahududular. Bir de her iki yerde saksılarda yöreye özgü çiçekler var. Cumalıkızık’ta bu kez görmedim pek ama Trilye’de pembe, mor ve beyaz küpe ile ortanca çiçeklerini görmüştüm.

Cumalıkızık’ta anıtsal çınarlar bulunuyor, ıhlamurlar mis gibi kokuyor. 1988 yılından bu yana Haziran aylarında en iyi ahududu meyvesi yetiştirenlere ödül verilen bir şenlik düzenleniyor. Uludağ yamaçlarındaki köyde içme suyu buz gibi. Daracık sokaklarındaki yassı taşların tam ortasından ipil ipil, insanın içini bile serinleten sular akmakta…

Anıtlar Yüksek Kurulu’nca, Cumalıkızık 1980 yılında koruma altına alınmış. 1990’da tescil i
şlemleri tamamlanan Koruma İmar Plânı 1993’te onaylanmış…

Dönemin Belediye Başkanı Erdem Saker: 1998’deki ortaklık protokolü ile Yıldız Teknik Üniversitesi’ne bir kentsel SİT alanı koruma amaçlı uygulama imar plânı hazırlatılıp projenin bir koordinatörlük vasıtasıyla yürütülmesine karar verilmiş. Bursa Belediyesi’ne bağlı Yerel Gündem 21 şubesi ve Bursa’daki yerel bir UNESCO girişimleriyle plân uyarınca ilk önce birkaç ev satın alınıp onarılmaya başlanmış. Evler şimdi rengarenk, sarı, beyaz ve mavi tonlarda boyanmış.

Köyde kooperatif kurulmuş, kadınlar ve gençlere kurslar açılmış. Satış yeri, lokanta ve kafeterya gibi turistik üniteler açılıp ekotarım ile ekoturizm uygulamasına geçilmiş. Cumalıkızık’ın otantik dokusunu bozmayan, eskiyle yeni değerleri kaynaştırmayı hedefleyen örnek konsept (proje) uygulanmaya başlamış. Belediyenin bu PR çalışması (halkla ilişkiler) sayesinde Cumalıkızık olumsuz tesirlerden biraz kurtulmuş. Amaç köyden göçü önleyerek doğal doku içinde kalkınma gerçekleştirmekmiş zaten.

Bugün
Cumalıkızık  Dünya Miras Listesine aday doğal ve kültürel varlıklarımızdan biri. Osmanlı dönemi kırsal yaşamını yansıtan müzemsi görünümü nedeniyle yapım şirketleri arada uğruyor buraya. Kınalı Kar dizisinde kullanılan konak Cumalıkızık’ta en gözalıcı olan. Velakin yörenin gözlemesi de meşhur olmuş. Restoran olarak kullanılan konakta dekorun tadına varmak için bende içeriye girip köy mantısı yemiştim. 

 Bursa’nın 10 km doğusunda yer alan Cumalıkızık köyüne Bursa–Ankara karayolundan Uludağ eteklerine doğru sapan 3 kilometrelik yol sonunda ulaşılıyor. Yol üstünde pek fazla boşluk yok. Bursa merkez sınırları içinde kalan köyü daha iyi hizmet alsın diye 1987’de mahalleye çevirmişler. Bursa genişledikçe köy çevresi de peyderpey mahalleye dönüşmüş. Köy arazisi azalmış, kestane ağaçları zamanla kurumuş. Bazı eski yapılar yıkılmayla yüz yüze şimdi, korunması biraz lafta kalmış. 

Süleyman Demirel’in sık sık söylediği “Tarımda, dünyanın kendi kendisine yeten 7 ülkesinden birisiyiz” lafı vardı. Avutmaydı tabi bu laf. Can Barslan Fasulye filmiyle ilgili kaleme aldığı bir makalesinde “Demirel, 7 ülkeden biriyiz diyor ama asla diğer 6 ülkeyi söylemiyordu” diyordu. Cumalıkızık’taki proje başarılı olsa başka yöreler için örnek oluşturucaktır. Hakeza Trilye de şimdiki güzel görüntüsüyle masuniyetinden pek taviz vermemiş görülüyor. Eski yapılar (Taş Mektep gibi) onarılmaz, satılığa çıkartılan zeytinlikler sonunda muhtekir ve muhteris, tamahkâr ve tahripkâr alıcılara kucak açmazsa bugünkü güzelliğini yitirmez...

Trilye’de şimdiye kadar Cahide (1989), Kurtuluş (1996), Cumhuriyet (1998), Kınalı Kar (2002), Şapkadan Babam Çıktı (2003), Melekler Adası (2004), Kezban Yenge (2005) ile Sev Kardeşim (2006) dizilerini filme çekmişler. Cumalıkızık’ta da Kuruluş/Osmancık (1987), Yeniden Doğmak (1987), Ateşten Günler (1987) ve Yeşeren Düşler (2006) adlı TV dizilerinin yanı sıra arabesk şarkıcısı F.Tayfur’un “Çeşme” adlı şarkısının klibi vs. ile Fasulye (1999) ile Dar Alanda Kısa Paslaşmalar (2000) filmi çekilmiş…

İyi bir kitap okursun…
İyi bir filme gidersin…
Bir an her şey mümkün görünür,
Umutlanırsın…  

demiş “Sinemadan Çıkanlara Öyküler” adlı kitabında L.Gülden Treske. Cumalıkızık ve Trilye… İkisi de adeta sete dönüştü. Şimdi bu sayedeki tanıtımların semerelerini topluyorlar. Belki bir gün o diziler de yeniden derlenip toparlanır ve sinema filmi olarak tarihte yer alır. Güzel Cumalıkızık’la, Trilye’den beyaz perdeye iz kalır. Zira çıkartılmak istenen SİT alanları ve ormanlık arazilere yapı izni veren yasa uygulansa bütün bu güzelliklerden geriye eser kalmayacaktır…

Sinema Osmanlı Devleti’ne Paris’te 22 Aralık 1895’teki ilk gösterimden bir yıl sonra girmiş, halka açık ilk film gösterileri Beyoğlu’nda yapılmıştı. İlk sinema salonu 1908’de İstanbul’da açılmıştı. Anadolu’daki ilk sinema salonu 1909’da önce İzmir daha sonra Ankara ve Bursa’da açılır. 1930’larda yazlık ve kışlık sinemaların sayısı hızla artarken yazlık sinemalar döneminde Bursa’daki sinema sayısının 300’ü bulduğu söylenir ve Bursa’daki sinemaların özellikle Setbaşı’nda toplandığı görülür.

1986’da Bursa’da da 12’si kapalı 4’ü yazlık olmak üzere sadece 16 sinema salonu bulunduğu belirtilmektedir (Nilgün Abisel, Türk Sineması Üzerine Yazılar). 1990’da özel TV kanallarının devreye girerek sinema filmlerini arda arda göstermesiyle sinema salonlarına ilgi azalmaya başlar. Günümüzde uzun tahta sıralarda çekirdekle gazoz eşliğinde mahallecek seyredilen film dolu günler artık çok gerilerde kaldı. Eski sinema salonlarının yerini az sayıda da olsa modern teknolojiyle donatılmış anfi veya cep sinemaları aldı. Açıkhava sinemaları ise yaz ayları boyunca düzenlenen etkinliklerde yaşatılan bir “nostalji” olarak kalmıştır…

Yoğun göç ve nüfus artışı, plansız sanayii ile çarpık kentleşme, trafik (ulaşım) ve çevre kirliliği vb. etkenlerin yarattığı yorucu bir tempoda kent insanı ancak sinema gibi kültürel etkinliklerle yeni bir soluk alabilir. Bursa, sinemadaki sanat yönü ve seyirci ilgisi bakımından potansiyele sahip bir kenttir. Bursa zaman zaman önemli şenlik, sinema günlerine vs. evsahipliği yapıyor çünkü.
Bursa’da ilk kez 1967’de sinemayla ilgili olarak “Bursa Sinema Derneği” adı altında Ömer Tuncer isimli kişi bir etkinlikte bulunmuş Setbaşı’nda Mahfel yanındaki “Saray Sineması”nda 32 tane film göstermişti. Bu alanda ilk ciddi adımın ÇASOD (Çağdaş Sinema Oyuncuları) ve Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin işbirliği ile “Bursa Ulusal Sinema Şenliği” adıyla 2000’de atıldığı görülmüş ve şenlik kapsamında ulusal ve uluslar arası çapta sinemacılar kente konuk olmuştur. 2007 yılındaki bir organizasyon ise Bursa’da bir ilktir. Bu kısa film etkinliğinde de  Bursa’da çekilen, Bursalı yönetmenlerin yaptığı ya da katkı sağladığı filmlerin gösterimi gerçekleştirilmiş ve Tan Tolga Demirci’nin 2004 yılında Altın Portakal ile ödüllendirilen Alfabetik Düşler” filmi de gösterilmişti.

Geçen yıl Güzel Sanatlar Akademisi’ni Mudanya’ya kazandıran Üniversite’nin en küçük kentlerde bile bulunan İletişim Fakültelerinden birisini de Bursa’ya açtırarak kenti sinemayla buluşturan etkinliklere öncülük yapması beklenmektedir şimdi…

devam edecek
 

Yazıyı Tavsiye Et

Yorumlar


Bu yazıya henüz yorum yapılmadı.

Yorumları okumak yada yorum yazmak için sisteme giriniz.