ISSN: 1301 - 3971
Yıl: 18      Sayı: 1929
Şu an 16 müzisyen gazete okuyor
Müzik ON OFF

Günün Mesajları


♪ Cumhuriyetimizin kurucusu ulu önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını saygı ve minnetle anarken, ülkemiz Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100. yılını en coşkun ifadelerle kutluyoruz.
Mavi Nota - 28.10.2023


♪ Anadolu Güzel Sanatlar Liseleri Müzik Bölümlerinin Eğitim Programları Sorunları
Gülşah Sargın Kaptaş - 28.10.2023


♪ GEÇMİŞ OLSUN TÜRKİYE!
Mavi Nota - 07.02.2023


♪ 30 yıl sonra karşılaşmak çok güzel Kurtuluş, teveccüh etmişsin çok teşekkür ederim. Nerelerdesin? Bilgi verirsen sevinirim, selamlar, sevgiler.
M.Semih Baylan - 08.01.2023


♪ Değerli Müfit hocama en içten sevgi saygılarımı iletin lütfen .Üniversite yıllarımda özel radyo yayıncılığı yaptım.1994 yılında derginin bu daldaki ödülüne layık görülmüştüm evde yıllar sonra plaketi buldum hadi bir internetten arayayım dediğimde ikinci büyük şoku yaşadım 1994 de verdiği ödülü değerli hocam arşivinde fotoğraf larımız ile yayınlamaya devam ediyor.ne büyük bir emek emeği geçen herkese en derin saygılarımı sunarım.Ne olur hocamın ellerinden benim için öpün.
Kurtuluş Çelebi - 07.01.2023


♪ 18. yılımız kutlu olsun
Mavi Nota - 23.11.2022


♪ Biliyorum Cüneyt bey, yazımda da böyle bir şey demedim zaten.
editör - 20.11.2022


♪ sayın müfit bey bilgilerinizi kontrol edi 6440 sayılı cso kurulrş kanununda 4 b diye bir tanım yoktur
CÜNEYT BALKIZ - 14.11.2022


♪ Sayın Cüneyt Balkız, yazımda öncelikle bütün 4B’li sanatçıların kadroya alınmaları hususunu önemle belirtirken, bundan sonra orkestraları 6940 sayılı CSO kanunu kapsamında, DOB ve DT’de kendi kuruluş yasasına, diğer toplulukların da kendi yönetmeliklerine göre alımların gerçekleştirilmesi konusuna da önemle dikkat çektim!
editör - 13.11.2022


♪ 4bliler kadro bekliyor başlıklı yazınızda sanki 4 bliler devre dışı bırakılmış gibi izlenim doğuyor obür kamu kurulrşlarında olduğu gibi kayıtsız şartsız kadroya geçecekler yıllardır sanat kurumlarımızı sırtlayan bu sanatçılarımıza sınav istemek yapılacak en büyük kötülüktür bilginize
CÜNEYT BALKIZ - 12.11.2022


Tüm Mesajlar

Anket


DOB, DT ve GSGM'de 4B kadrosunda çalışanların 4A kadrosuna alınmaları için;

Sonuçları Gör

Geçmişteki Anketler

Tavsiye Et




Tavsiye etmek için sisteme girmeniz gerekmektedir.

Destekleyenlerimiz






 

Yazılar


Tatlıses dinleyicilerine Mahler’i tavsiye ederim! Sayı: 502 - 22.02.2008


Orkestra şefi ne iş yapar? İbrahim Tatlıses hayranı bir inşaat işçisi, Beethoven dinlese ne olur? Orhan Pamuk’un satın aldığı piyanoya ne oldu? Dünyadaki az sayıda kadın orkestra şeflerinden Será Tokay, sorularımızı cevapladı. Yedi yaşından büyükseniz, bu söyleşide size küçük bir de üzücü haberimiz var.


***


Orkestra şefi olmasa, orkestra kendi kendine çalamaz mı?

Orkestra, yönetilmelidir. Çok iyi orkestralar, şefsiz de çalabilir. Fakat özel bir yorum ve nüanslar ortaya çıkmaz. Tüm orkestrayı aynı anda, aynı nüansla kıpırdatmak hiç kolay değildir. Şefin, enstrümanlar arasındaki etkileşimi sağlamak ve tek tek enstrümanları duymak gibi görevleri vardır.

Orkestra şefliği de TIR şoförlüğü gibi erkek mesleği. Niye böyle?

Çünkü otorite gerektiren bir meslek olarak görülüyor. Şefin, orkestraya emirler yağdırdığı, orkestranın da boyun eğdiği düşünülüyor.

Peki, işin aslı nedir?

Aslında orkestra yönetmek, müzik yeteneğinin bir uzantısıdır. Dışarıdan bakılınca, elinde ‘sopa’ tutan biri gibi görünseler de, şefler orkestraya şiddet uygulamazlar.

Klasik Batı Müziği ülkemizde neden yaygın değil?

Çünkü biz bir Doğu ülkesiyiz. Klasik Batı müziği adı üstünde Batı’nın müziğidir. Avrupa’da doğmuştur. Avrupa, klasik müzikle 600 yıldır iç içe yaşıyor. Bize ise Atatürk’ün Cumhuriyeti kurmasından sonra gelmiş. Osmanlı Sarayı’nda, Klasik Batı Müziği’ne ilgi gösterilmiş fakat tabii ki çok sınırlı.

Heavy metal, arabesk, tekno, rock, pop, rap gibi müzik türleri var...

Evet, onlar klasik müziğe çok benziyorlar.

Arabesk diyorum, metal diyorum?!

Evet, ben de. Bunlar klasik müzikle aynı tonal sistem üzerine kurulmuştur. Hepsinin temelinde klasik müzik vardır.

Yani?

Popüler müzikte, nitelikler klasik müziğe kıyasla çok sade, hattá fakirdir.

Yani klasik müzikle, popüler müzik arasındaki fark...

Zenginlik ile yoksulluk arasında farka tekabül eder.

Bu konuyu biraz açar mısınız?

Klasik müzikte kavramlar müziğe içkindir. Pop müzik türlerinde hiçbir kavram yoktur. Yalnızca duygulara hitap edilir. Zihni harekete geçirmeye, düşünerek fark etmeye imkan veren hiçbir nitelik bulamazsınız orada. Pop müziği hislerimizle, ritim duygumuzla, içgüdülerimizle dinleriz. Klasik müzik aynı zamanda zihnimize hitap eder. Müziğin kendisi bir metin gibidir.

80 yıldır klasik müziğe adapte olamadık!

Türkiye’de çok iyi müzisyenler de yetişiyor, özellikle son dönemde.

İbrahim Tatlıses albüm yaptığında bir anda milyonlarca insana ulaşıyor halbuki.

Popüler müzik Batı’da da klasik müzikten daha çok ilgi topluyor. Bu anlamda İbrahim Tatlıses’in benzerleri Batı’da da var. Fakat orada, köylerde de klasik müzik dinleniyor. Almanya’nın bütün köylerinde orkestra vardır.

Neden?

Çünkü klasik müzik, kilise müziğiyle de etkileşim içinde. Çaykovski’nin bazı eserleri metafizik duygular uyandırır. Bach zaten dinî müzik yapıyordu.

BEETHOVEN LAİKTİ

Klasik müziğin dinî olmayan verimleri de var, değil mi?

Laik diyebileceğimiz tarzdaki klasik müzik daha sonraları ortaya çıkıyor. Bach teokratik, Beethoven laiktir bu manada. Ya da demokratik diyelim.

Demirel bu yüzden mi Beethoven’in 9. Senfonisi’ni laikliğin simgesi ilan etti?

9. Senfoni’den ziyade, 5. Senfoni laiklikle irtibatlı sayılabilir. Orada militanca bir ateizm yoktur fakat Tanrı’ya karşı iddialı bir ifade söz konusudur.

Klasik müzik dinlemek bize ne kazandırır?

Her insanın klasik müzik dinlemekten kazançlı çıkacağını iddia edemeyiz. Ayrıca, Bach ile Mozart arasında mesela çok ciddi farklar vardır. Yani klasik müzik bölünmez bir bütün değildir.

Mozart’ı sevmez gibisiniz. Repertuarlarınıza almıyorsunuz.

Mozart’ı çocuksu, hatta çocukça buluyorum. Ekspresyonlarında sürekli tekrarlar yer alır. Bir masumiyet taklidi var müziğinde. Ve bazen de bir sapmaya dönüşür saflığı. Don Giovanni’de mesela. Bütün bu kontrastlar bana zevk vermiyor.

İyi de, o, dünyanın gelmiş geçmiş en büyük müzik dehası...

Öyle deniliyor fakat bu riayet etmek zorunda olduğumuz bir yargı değil. Klasik müzik özgür insanların müziğidir.

Şu anda bir savaş başlattınız?!

Bence en büyük besteci kesinlikle Mozart değildir. Mozart’ın nesnel değerini inkâr etmiyorum. Kişisel olarak bana hitap etmiyor. Beethoven mesela çok iyidir fakat en iyisi...

Evet, en iyisi?

Gustav Mahler’dir.

Mahler’den sonra en sevdiğiniz besteciler?

Bartok, Şostakoviç ve Çaykovski.

Klasik müziğin tadına varabilmek için ne yapmam lazım? Diyelim İbrahim Tatlıses’ten vazgeçemedim. Bir Ferdi Tayfur benim için çok şey ifade ediyor. Buradan bir Mahler’e, Şostakoviç’e ya da Dvorjak’a geçebilir miyim?

(Şefkatli bir sesle) Geçersiniz.

Nasıl?

Mahler’in bir senfonisini alıp dinleyerek... 5. senfonisini tavsiye ederim.

Emin misiniz, ben şimdi İbo’dan Mahler’e pattadak geçebiliyor muyum?

Evet. Klasik müziğin evrensel bir özelliği bu. Afganistan’da kalaşnikof sesleriyle büyümüş biri bile anında sevebilir klasik müziği. Klasik müzik eğitimi almış bir burjuva da müziğin tadına varmaktan uzak olabilir.

‘Ey İbocular, Müslümcüler, Yıldız Tilbeciler! Mahler dinleyin!’ mi diyorsunuz?

Evet, aynen öyle diyorum. Metalciler, rapçiler, arabeskçiler... Hepsine buradan sesleniyorum! (Gülümsüyor)

Peki ya ilk anda hoşlanmazsak?

Biraz ısrarda fayda var. Çünkü bu eserler çok sofistikedir. Klasik müzik, bize kelimeleri kullanmadan hikayeler anlatır. Orada trajediyi, sevinci, cesareti, ölümü, zaferi, aşkı, yıkımı, hüsranı işitiriz. Nitekim, mesela Shakespeare’in eserlerinden uyarlanmış müzikler yazmıştır birçok besteci.

Metallica, Iron Maiden, AC/DC ve tabii ki İzzet Altınmeşe dinliyoruz...

Neye kulak verdiğimiz çok önemli. Bazı sesler ruhumuzu, kalbimizi lekeler, bazıları da içimizi temizler. Dinlediğimiz müzikler bizi duygu durumlarına, ruh hallerine bazen de entelektüel duyuşlara sevk eder. Klasik müzikte bizim nasibimiz vardır, onu arayalım diyorum.

KEMAN İÇİN 10 YIL GEREK

Klasik müzik dinlemeye niyetle-nenlere önerdiğiniz bir kitap var mı?

Bence klasik müzik ilkel metotlarla dinlenmelidir. Bu müzik entelektüel eforlarla sevilecek bir şey değil. Bu bakımdan İbrahim Tatlıses dinlemekten farkı yoktur. Sizdeki bir eksikliği gideriyor ya da bir fazlalığı anlamlı kılıyorsa tamamdır işte.

Piyanistsiniz aynı zamanda. Nedir piyano? Ya da enstrüman nedir?

Ünlü Filozof Martin Heidegger der ki ‘Enstrümanları kendimize adapte ederiz.’ Piyano benim kontrpuan analizleri yapmamı, senfonileri anlamamı, tanımamı sağlar.

Enstrüman çalamıyoruz biz. Çalalım mı? İyi midir?

Enstrüman çalan kişi kendisini ifade etme şansı yakalar. Fakat eğitime erken başlamak gerekir.

Kaç yaşında?

4, 5, 6 yaşlarında. Çünkü kas ve beyin ilişkisine dayalı bir şeydir bir müzik aletini çalmak.

Yani amatörce çalsak, müzik tarihine geçmeden bir kenarda tıngırdatsak olmaz mı?

Bakın, amatör de, profesyonel de küçük yaşta başlamalıdır müziğe. İkisinin arasındaki fark yaşla ilgili değil zaten yetenekle ilgilidir. Amatör müzisyenler aynı zamanda kaliteli dinleyicilerdir. İncelikli, zengin bir müziği tanımak için enstrümanlarla tanışmak gerek.

Bu röportajı okuyanların önemli bir kısmı 4 yaşının üzerinde insanlar. Bizden geçti mi yani?

Müziğin acımasız gerçekleri var maalesef.

Kendimizden ümidi keselim mi?

Bir kemanı gerçekten tutabilmek için bile 10 yıl gerekiyor.

Biraz abartmadınız mı?

Hayır. Piyanoda herhangi bir eser çalabilmek için 10 yıl gerekiyor. Diyelik Itzhak Perlman gibi olağanüstü biri için bile beş yıl gerekiyor.

E çok zor?

Evet, çalmak çok zor fakat dinlemek kolay! Benim tanıdıklarım arasında, klasik müziği en iyi anlayanlar bizzat müzisyenler değil.

1500 KİŞİ BİZİ DİNLEDİ

Aynı zamanda felsefecisiniz. Felsefeyle müzik arasında nasıl bir ilişki var?

Felsefeyle uğraştığım için orkestramla daha kolay empati kuruyorum. Mahler, hiç durmadan Schopenhauer okuyormuş. Müziğin Ruhundan Felsefenin Doğuşuna adlı bir eseri var Nietzsche’nin. Wagner’in karanlık yönüne Alman felsefesi kaynaklık etmiştir.

Ve?

Felsefe ile ilgilenmek bir zihin açıklığına ulaşma çabasıdır. Klasik müzik de bizim maneviyatımızla, iç dünyamızla, yücelik arayışımızla ilgili. Fakat felsefe, müziğe kıyasla daha garantili bir uğraştır.

29 Eylül günü Strasburg’da konser verdiniz...

Evet, ilk kez bir Türk orkestrası Erasme Salonu’nda konser vermiş oldu. bin beş yüz  dinleyici vardı. İçlerinde AB Parlamentosu üyeleri, AİHM yargıçları, öğretim üyeleri bulunuyordu.

Tepkiler nasıldı?

Harikaydı. Oranın en büyük müzik eleştirmeni, aynı akşam konser veren ünlü orkestra şefi Pierre Boulez’in orkestrasını değil beni dinlemeyi tercih etti. En itibarlı gazetelerde hakkımızda yazılar çıktı.

Piyanomu Orhan Pamuk satın aldı

İlginç bir anınızı anlatır mısınız?

1992 yılıydı. Pleyel marka eski bir piyanom vardı. Yeni piyano almaya param yetmiyordu. Eskisini satmak durumundaydım yani.

Ne yaptınız peki?

Gazeteye ilan verdim. Bir gün sonra piyanoyla ilgilenen Nazlı Eray telefon etti.

Yazar Nazlı Eray mı?

Evet. Ben kendisiyle tanışmıyordum fakat.

Sonra?

Orhan Pamuk benim arkadaşımdır. Sohbet ederdik. O, romanlarını anlatırdı, ben de müzikten bahsederdim. Piyanoyu satmam gerektiğini ona da söylemiştim. Yeni bir piyano alabilecek miyim acaba diye biraz endişeli olduğumu Orhan biliyordu. Anlattıklarımı gayet ilgiyle dinliyordu.

Vay canına?

Daha sonra, Nazlı Hanım, piyanoyu görmek üzere evime geldi. Nazlı Hanım’la kahve içtik, sonra piyanoyu incelemeye başladı. Tam o esnada Orhan Pamuk geldi ve piyanoyu satın almak istediği söyleyerek, piyanonun üzerine, benim satmayı düşündüğüm fiyatın iki katı kadar para koydu!

Çok acayipmiş...

Evet! Bu, yeni piyano almama yetecek miktardı. Açıkçası, Nazlı Hanım bundan pek hoşlanmadı sanırım. Müthiş bir şaşkınlık içindeydim.

Orhan Pamuk piyanoyu alıp gitti mi?

Hayır almadı. İyi piyano çalan bir teyzesi olduğunu ve onun gelip piyanoyu alacağını söyledi. Ben Orhan’ın teyzesini aradım defalarca fakat bir türlü gelmedi.

Sonra ne oldu peki?

Ben de piyanoyu ikinci kez satmak zorunda kaldım (gülüyor).

Taliban militanı ‘Bu kadın şeytan!’ dedi

Romantizmin başkenti Paris’te yaşıyorsunuz. Paris’i seviyor musunuz?

Bana romantik gelmiyor Paris. İstanbul’un da tadı kalmadı pek. New York’u hiç sevmiyorum. Ben Kábil’i seviyorum, orada yaşamak isterdim.

Kábil derken, Afganistan’ın başkenti olan Kábil mi?

Elbette! Kabil’i müthiş romantik, mistik buluyorum. Oradaki dağlar, 23 yıllık savaşla geçen hayatlar beni derinden sarsıyor. Klasik müziğin de bunlardan söz ettiği görüşündeyim.

Peki, hangi besteci bunlardan bahsediyor sizce?

Mahler’in bütün eserlerinde bu dehşetli mahrumiyet duygusu var. Şostakoviç’in 5. Senfonisi II. Dünya Savaşı’ndaki yıkımı anlatır.

Nasıl gittiniz Afganistan’a?

Ahmet Şah Mesut hayranıydım. 6 Eylül 2001’de vuruldu Şah Mesut. Onun en yakın arkadaşı ve Dışişleri Bakanı olan Dr. Abdullah’a mektup yazdım. Oraya gitmek istediğimi söyledim ve 2006’da resmi davetli olarak gittim.

Şah Mesut’a neden hayrandınız?

Şah Mesut’un Ruslara karşı direnişi müthiş etkiliyordu beni. Benim müzikte de ilgilendiğim bir temadır bu.

Sizi Kábil’e bağlayan olaylardan kısaca bahsetseniz...

Kabil’de bir çocuğa sordum: ‘Baban ne iş yapıyor?’ Çocuk bana çok kötü baktı. ‘Madam, burada çocuklara babaları hakkında soru sorulmaz’ dedi.

Niye?

Çünkü bütün çocuklar yetimdir. ‘Peki annen ne iş yapıyor?’ diye sordum. ‘Yan sokakta dilencilik yapıyor’ dedi. Gittim yanına, burkalı bir kadındı, halı satılan bir dükkânda çay içiyordu. Babaların hepsi ölmüş ve bütün anneler dileniyor...

Afganistan’da ne yapacaktınız?

Müzik okulu açmak istiyordum.

Fakat?

Yapamadık çünkü can güvenliği yoktu. Afgan çocuklarına klasik müzik dersleri verecektim. Küçük çocuklara piyano çaldım, Afgan askeri orkestrasını yönettim. Topladığım çocuklar müzik öğrenmeye çok hevesliydiler. Afgan Kültür Bakanı Mahdum Rahim’le konuştum, ‘Okula ilk ben kaydolacağım’ dedi, keman çalıyormuş. Orada Fransız, İngiliz ve Alman okulları var. Bir de medreselerde Taliban’ın yetiştirdiği çocuklar var. Onlarla da görüştüm.

Sonra?

Çıplak ayaklı çocuklar su istiyorlardı. Biz onlara su verip ve müzik okuluna davet ederken Taliban militanlarının bulunduğu bir minibüs geldi. Silahlı biri, çocuklara Peştunca sözler söyledi.

Ne dedi?

Şoför bana tercüme etti: ‘Bu kadın şeytan. Hemen dağılın yoksa onu vururum!’ demiş. O anda makineli tüfeğini bana doğrulttu. Arkadaşım, o anda fotoğraf çekti. Bir hengame yaşandı ve tozu dumana katarak kaçtık. Sanırım militanlar bizi vurmayı düşünmüyorlardı çünkü arabamız resmi plakalıydı.

Başka?

Afgan hükümeti bize Kabil Güzel Sanatlar Fakültesi’nden bir salon verdi. Piyano da vardı. Fakat ateş açılmıştı, duvarlar delik deşikti.


Kaynak: Star Gazetesi 


  

Yazıyı Tavsiye Et

Yorumlar


Bu yazıya henüz yorum yapılmadı.

Yorumları okumak yada yorum yazmak için sisteme giriniz.