ISSN: 1301 - 3971
Yıl: 18      Sayı: 1928
Şu an 17 müzisyen gazete okuyor
Müzik ON OFF

Günün Mesajları


♪ Cumhuriyetimizin kurucusu ulu önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını saygı ve minnetle anarken, ülkemiz Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100. yılını en coşkun ifadelerle kutluyoruz.
Mavi Nota - 28.10.2023


♪ Anadolu Güzel Sanatlar Liseleri Müzik Bölümlerinin Eğitim Programları Sorunları
Gülşah Sargın Kaptaş - 28.10.2023


♪ GEÇMİŞ OLSUN TÜRKİYE!
Mavi Nota - 07.02.2023


♪ 30 yıl sonra karşılaşmak çok güzel Kurtuluş, teveccüh etmişsin çok teşekkür ederim. Nerelerdesin? Bilgi verirsen sevinirim, selamlar, sevgiler.
M.Semih Baylan - 08.01.2023


♪ Değerli Müfit hocama en içten sevgi saygılarımı iletin lütfen .Üniversite yıllarımda özel radyo yayıncılığı yaptım.1994 yılında derginin bu daldaki ödülüne layık görülmüştüm evde yıllar sonra plaketi buldum hadi bir internetten arayayım dediğimde ikinci büyük şoku yaşadım 1994 de verdiği ödülü değerli hocam arşivinde fotoğraf larımız ile yayınlamaya devam ediyor.ne büyük bir emek emeği geçen herkese en derin saygılarımı sunarım.Ne olur hocamın ellerinden benim için öpün.
Kurtuluş Çelebi - 07.01.2023


♪ 18. yılımız kutlu olsun
Mavi Nota - 23.11.2022


♪ Biliyorum Cüneyt bey, yazımda da böyle bir şey demedim zaten.
editör - 20.11.2022


♪ sayın müfit bey bilgilerinizi kontrol edi 6440 sayılı cso kurulrş kanununda 4 b diye bir tanım yoktur
CÜNEYT BALKIZ - 14.11.2022


♪ Sayın Cüneyt Balkız, yazımda öncelikle bütün 4B’li sanatçıların kadroya alınmaları hususunu önemle belirtirken, bundan sonra orkestraları 6940 sayılı CSO kanunu kapsamında, DOB ve DT’de kendi kuruluş yasasına, diğer toplulukların da kendi yönetmeliklerine göre alımların gerçekleştirilmesi konusuna da önemle dikkat çektim!
editör - 13.11.2022


♪ 4bliler kadro bekliyor başlıklı yazınızda sanki 4 bliler devre dışı bırakılmış gibi izlenim doğuyor obür kamu kurulrşlarında olduğu gibi kayıtsız şartsız kadroya geçecekler yıllardır sanat kurumlarımızı sırtlayan bu sanatçılarımıza sınav istemek yapılacak en büyük kötülüktür bilginize
CÜNEYT BALKIZ - 12.11.2022


Tüm Mesajlar

Anket


DOB, DT ve GSGM'de 4B kadrosunda çalışanların 4A kadrosuna alınmaları için;

Sonuçları Gör

Geçmişteki Anketler

Tavsiye Et




Tavsiye etmek için sisteme girmeniz gerekmektedir.

Destekleyenlerimiz






 

Yazılar


Müzikle Aydınlanma Kenti ViyanaSayı: - 14.05.2007


Osmanlı Devleti ile Avusturya-Macaristan İmparatorluğu yaklaşık aynı zaman diliminde yaşadılar ve yüzyıllarca birbiri ile savaştıktan sonra, 1.Dünya Savaşı’nda müttefik oldular, hatta orduları Galiçya’da Rus ordusuna karşı beraberce çarpıştı. Sonunda iki imparatorluk yenildi ve tarih sahnesinden çekildi. Aradan bunca yıl geçtikten sonra bugün Viyana’ya bakıldığında, Habsburg Hanedanı’nın yönetiminde imparatorluğun mimarlık açısından nasıl ihtişamlı bir başkent kurduğu ve nasıl bir kültür mirası bıraktığı hayranlık ve gıpta ile gözlenebilir. Mükemmel bir kent plânlaması, görkemli saraylar ve yapılar, güzel sanatlara ve bilime verilen olağanüstü önem, zamana meydan okuyan bir anıt kent üretmiş. Öyle bir kent ki, onu belki Avusturyalı yazar Karl Kraus’un (1874-1936) şu sözü en iyi betimleyebilir: “Viyana’nın caddeleri kültür ile kaplıdır, diğer kentlerin caddeleri ise asfaltla”.                                                                                                                 

Bugün hepsi birer başkent olan Prag, Budapeşte ve Bratislava’yı da içine alan Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun yıkılması Viyana’nın pek çok kökünü kuşkusuz kesmiş, onu büyük bir devletin başkentliğinden küçük bir devletin sınır bölgesinde bulunan başkentine indirgemiştir. Bu acıklı yazgıya rağmen Viyana pes etmemiş ve yeni koşullara uyum sağlamış, yeni koşullarda en iyiyi, en güzeli, en doğruyu gerçekleştirmeyi amaçlamış, bu sayede bir dünya kültür kenti kalmayı başarmıştır. Şimdi Viyana’yı Viyana yapan bazı kültür öğelerine kısaca değinelim ve “neden bizde öyle değil?” sorusu üzerinde düşünelim.

18.YÜZYILDA VİYANA’DA MÜZİK VE MÜZİKLE GERÇEKLEŞTİRİLEN AYDINLANMA

Habsburg kralları ve imparatorları 16. yüzyılın başından beri müziği büyük ölçüde desteklemişlerdir. Bu nedenle Viyana müzikçiler için büyük bir çekim merkezi olmuştur. O         kadar ki Aydınlanma’nın Fransa’da felsefe, Viyana’da ise müzik ile gerçekleştirildiği söylenebilir. Viyana’ya özgü bu gelişme, 18. yüzyıl Viyana Klâsiği’nin üç dâhi bestecisinin ürünüdür: Mozart, Beethoven ve Haydn. 

Günümüzün en çok tanınan ve sevilen bestecisi Mozart (1756-1791), o zaman bağımsız bir prenslik olan Salzburg’ta doğdu. Ailenin yedi çocuğunun en küçüğü idi. Müzisyen baba oğlunun dehasını çok erken fark etti ve yetişmesi için elinden geleni yaptı. Bu harika çocuk altı yaşından on sekiz yaşına kadar Avrupa’yı gezerek, bestelerini değişik kentlerde tanıttı. Alman kültürü kadar İtalyan ve Fransız kültürünü de özümsedi. Yaşamının son on yılı olan Viyana dönemi onun olgunluk dönemidir. Otuzbeş yıllık kısa yaşamında 45 senfoni ve Figaro’nun Düğünü, Don Giovanni, Saraydan Kız Kaçırma, Hepsi Böyle Yapar (Cosi Fan Tutte) gibi bugün de değerini koruyan ünlü operalar besteledi. Toplam bestelerinin sayısı 300’den fazladır. Ne yazık ki, Avusturya’nın en büyük dâhi bestecisi yaşamı boyunca yeterli destek görmemiş ve on yıl yaşadığı Viyana’da bir türlü kurtulamadığı geçim sıkıntıları içinde yirmiden fazla ev değiştirmiş, sonunda genç yaşta yaşamını yitirmiştir. Bugün Avusturya deyince ilk akla gelen bu bestecinin mezarı, ailenin parasızlığı yüzünden, gömüldüğü mezarlıkta kaybolmuştur. Doğumunun 2006’da kutlanacak 250. yıldönümü için Avusturya şimdiden hazırlanmaya başlamış ve 2006’yı Mozart Yılı ilân etmiştir. 

Viyana’yı Avrupa müzik dünyasının başkenti yapan diğer dâhi besteci, bu kentte yaşamayı yeğlemiş Alman kökenli Ludwig van Beethoven’dir (1770-1827). Dünyanın en büyük bestecilerinden biri sayılan Beethoven, Almanya’nın Ren kıyısında bulunan Bonn kentinde dünyaya gelmiştir. Napoléon’dan bir yaş küçüktü ve etkisi altında kaldığı Fransız Devrimi başladığında on dokuz yaşındaydı. Gençlik yılları Bonn’da geçti. Alkolden ölen babası gibi, daha çocukken saray müzikçisi olarak çalışmaya başladı.

Beethoven 1787’de Mozart’la çalışmak üzere Viyana’ya gönderildiğinde, Mozart onun ileride çok ünleneceğini hemen söylemişti. Tekrar Bonn’a döndüyse de, bölge Fransız devrim orduları tarafından işgal edilince oradan ayrılmış ve Haydn’ın çağrısını kabul ederek tekrar Viyana’ya gitmiştir. Mozart bir yıl önce ölmüştü. Haydn’dan ve diğer müzik ustalarından dersler alarak gelişmesini tamamlayan Beethoven, öğrenim görmek için geldiği Viyana’da yaşamının sonuna dek kaldı. Ana çalgısı piyano olmuştur. Başlıca yapıtları arasında dokuz senfoni (Eroica yani Kahramanlık Senfonisi üçüncü senfonisidir), tek operası Fidelio, sonatlar,  konçertolar, oda müziği parçaları... sayılabilir. Bestelerinde yazındaki çağdaşları Goethe ve Schiller’ın yapıtları ile Fransız Devrimi’nin ülkülerinde dile getirilen yeni hümanizmayı yansıtmıştır. Sözlü bir metnin yardımı olmadan, müziğin bir yaşam felsefesini anlatma gücünü en canlı ve en mükemmel bir biçimde kullanmayı başarmıştır. Maddi olanaklar bakımından Mozart’a göre çok daha şanslı yaşayan Beethoven’in en büyük sorunlarından biri, işitme duyusunun 1800 den sonra giderek bozulmasıdır. Sağırlığı ilerleyince, karşısındakiler ile anlaşabilmek için ünlü “cep defterlerini” kullanmıştır. Ölünce, cenazesine yirmi bin kişi katılmıştı. Schubert meşale taşımış, cenaze konuşmasını ünlü oyun yazarı Fr. Grillparzer yapmıştı.

Mozart ve Beethoven ile 18. yüzyıl Viyana Klâsiğini oluşturan J. Haydn (1792-1809) yoksul bir ailenin çocuğu olarak doğmuştu. Koro şefliği yapan kuzeninin yanında “yemekten çok dayakla” büyüdü. Sonunda, müzik ve   güzel sanatların koruyucusu Esterhazy ailesinin hizmetine girmeyi başardı. Ailenin Viyana’nın yaklaşık 50 km uzağında Eisenstadt (okunuşu: Ayzınştat) kasabasındaki şatoda müzik etkinliklerini yönetti. Viyana’ya gidiş gelişlerinde, kendisinden yirmidört yaş küçük olan Mozart ile yakın bir dostluk kurdu. Birbirlerinin çalışmalarını coşku ile izliyorlar, birbirlerini etkiliyor ve geliştiriyorlardı.

Mozart’ın tersine, Haydn yaşarken uluslararası üne kavuştu. Besteleri tüm Avrupa’da çalındı. Çok yüksek ücretler karşılığında Londra’ya gitti ve İngilizlerin sipariş ettikleri besteleri yaptı. Oxford Üniversitesi’nden onursal müzik doktoru unvanını aldı. Dönüş yolunda uğradığı Bonn’da yirmi iki yaşındaki Beethoven ile tanıştı ve Viyana’da ona ders vermesi kararlaştırıldı. İngiltere’deki hayranlarının ısrarı üzerine Londra’ya ikinci bir kez gitti. 76. yaş günü Viyana’da görkemli bir konserle kutlanan Haydn Salona koltukla getirildi ve ayrılırken Beethoven diz çökerek eski öğretmenin ellerini öptü. Napoléon orduları 1809’da Viyana’yı ikinci kez işgal edince, Napoléon bir şeref kıtasının evinin önünde nöbet tutmasını emretmişti. Aynı yıl öldüğünde, Fransız subaylar da dâhi besteciye saygı duruşunda bulunmuştu.

19. YÜZYILDA VİYANA’DA MÜZİK
 Viyana Klasiği, enstrüman müziğini, operayı, ayin müziğini ve oratoryoyu eşsiz bir geliştirmeyle en yüksek düzeye çıkarmıştı. Onlardan sonra gelenler de müziğe önemli katkılar yapmışlardır. Bunlardan Fr. Schubert (1797-1828) söz ve müziğin uyumlu bir sentezi olan şarkı (Lied) romantik türünün büyük ustalarından biridir ve bu türde en çok yapıt verendir. Altı yüze yakın şarkılarında önceleri küçük şairlerin, sonradan Heine, W. Müller ve Goethe (66 metin) gibi ünlülerin şiirlerini bestelemiştir. İçten, doğal ve şiirsel müziği ile dinleyicileri büyüleyen besteler yapmış olmasına rağmen, Schubert, tüm yaşamı boyunca, para sıkıntısı çekmiştir. Alçak gönüllü ve içe kapanık bir insan olarak, dar bir sanatçı çevresiyle ilişki kurabilmiştir. Yapıtlarına ayrılmış tek konser, ölümünden birkaç ay önce Viyana’da düzenlenmiştir. Ünlü şarkılarından (Alabalık, Ave Maria, Güzel Değirmenci Kız, Kış Yolculuğu, Kuğunun Şarkısı...) başka on senfoni, oda müziği yapıtları, keman-piyano sonatları... bestelemiştir.

Bu yüzyılın diğer önemli müzikçileri arasında A.Bruckner (1824-1896), Fr.Liszt (1811-1886), J.Brahms (1833-1897), yaklaşık üç yüz şarkı bestelemiş olan Hugo Wolf (1860-1903), G.Mahler (1860-1911) sayılabilir. Bunlardan Alman besteci J. Brahms 1862’de Viyana’ya yerleşti. Beethoven’ın mirasçısı olan bu besteci, Viyana ve Macar etkileriyle birlikte romantizmin ve klasisizmin kusursuz bir sentezini gerçekleştirmiştir. Büyük bir ezgi yaratma yeteneği olmakla beraber, halk şarkılarından da yararlanmıştır. Bir piyano virtüozu olduğundan, bu çalgı için birçok yapıt, ayrıca çok sayıda oda müziği yapıtı ve şarkı bestelemiştir.

VALSLER VE OPERETLER
 19. yüzyılda müzik dünyasının başkenti olan Viyana aynı zamanda vals, polka ve operetler başkentidir. Bu müzik alanını halk müziği elemanlarından geliştirerek tekrar erişilemeyen doruğuna taşıyanlar, bugün Viyana Merkez Mezarlığı’nın onursal bölümünde ve 18. yüzyılın dâhi bestecileri ile bir arada gömülü J.Lanner (1801-1843), J.Strauss Baba (1804-1849), özellikle J.Strauss Oğul (1825-1899) ve daha küçük bir ölçüde kardeşleri Joseph Strauss (1827*1870), Eduard Strauss’tır (1835-1916).

Yeni gelişimin en büyük temsilcileri Strauss ailesi özellikle aynı adı taşıyan Johann Strauss Baba ve Oğul’dur. Bunlar arasında da oğul babayı çok geçmiş, yeni müzik türünün en büyük yaratıcısı, “Vals Kralı” olmuştur. Tüm uygar dünyada, daha 19. yüzyılda insanları coşturan, özgürleştiren, büyüleyen ve kısa bir süre için olsa da ayrı bir mutluluk dünyasına taşıyan, Fatih’in Amasra’yı tepeden ilk gördüğünde şaşırıp hayranlığını dile getiriş biçimine koşut bir biçimde “Boşa arama, Cennet bura” dedirten valsler “yolları kültür ile kaplı” Viyana’nın doğurgan ortamından çıkmıştır. O devirde Viyana müzik, şarap ve dans demekti. Gazinolarda, kahvelerde orkestralar çalar, sayısız balolar verilirdi. Ünlü gazinolar vardı: Dommayer, Sperl...

Oğul Strauss’un geliştirdiği diğer bir  yaratıcılık alanı operet (sözcük anlamı küçük opera demektir) olmuştur. Bunlar arasında Yarasa, Çingene Baron... bugün de Viyana sahnelerinin vazgeçilmez yapıtları arasındadır. Bu dâhi müzikçi 21 operet, 170 vals ve toplam 500 den fazla yapıt bestelemiştir. Strauss’tan sonra Viyana operet geleneğini Strauss ailesi ile ilişkisi olmayan Oscar  Straus (1870-1954), Macar asıllı Franz Lehar (1870*1948) ve Emmerich (Imre) Kalman (1882-1953) 20. yüzyılın ilk yarısına kadar sürdürmüşlerdir. Birincisi Cesur Asker, ikincisi Şen Dul, Üç Kadınlı Adam, Lüksemburg Kontu, Çingene Aşkı, Gülümsemeler Diyarı, üçüncüsü de Bir Sonbahar Manevrası, Çardaş Prenses (Türkçeye çevirisinde Çardaş Fürstin denmesi Almancasının anlamını yeterince açıklamamaktadır), Kontes Maritza operetlerini bestelemişlerdir. Oğul Strauss, Lehar ve Kalman operet türünün en önemli bestecileridir. 

DEVLET OPERASI

Bugünkü Viyana’da biri Devlet Operası, öteki Halk Operası olan iki opera, pek çok tiyatro ve konser salonu bulunmakta, toplam yer sayısı otuz bini aşmaktadır. Devlet Operası ve Saray Tiyatrosu binaları birer mimarlık anıtıdır. İlki 1861-1869 yıllarında inşa edilmiş ve 1869’da Mozart’ın Don Giovanni operası ile açılmıştır. İki binden fazla seyirci alabilmektedir. 2.Dünya Savaşı’nda Viyana şiddetle bombalanırken, güzel opera da isabet almış ve tümüyle yanmıştır. Aslına uygun olarak tekrar inşası 1955 yılında tamamlanabilmiştir.

BALOLAR KENTİ VİYANA

19.yüzyılda, o devrin çiftlerini, güneşin etrafında dönerek ilerleyen gezegenler gibi hareket ettiren büyüleyici valsler arasında Güzel mavi Tuna, Viyana Ormanları, Viyana Kanı, Şarap, Kadın ve Şarkı, Sabah Yaprakları... bugün de büyüleyici ezgileri ile çiftleri balolarda coşturmayı sürdürmektedir.

Dünyanın bazı kentleri karnavalları, Viyana ise baloları ile ünlüdür. Her yıl ocak ayında başlayan balo mevsiminde, 18. yüzyıldan beri oluşan balo geleneği ve balo kültürü büyük salonlarda eski görkem ve coşkusu ile yaşanır. Bir bayram gibi kutlanan bu balolar, eski Romalıların “ekmek ve eğlence” (panem et circenses) gereksinimi gibi, Viyanalıların bir yıl boyunca sabırsızlıkla bekledikleri eğlence vesileleridir. Gazete ilânlarına bakılırsa, bir gecede pek çok balonun verildiği görülür. Cumartesi geceleri balo sayısı yirmiye yaklaşabilir. Genellikle her topluluk ayrı bir balo düzenler.

Bazı balolar özellikle ünlüdür. Bunların başında, devlet operasında yapılan ve Avusturyalıları en çok heyecanlandıran, en ünlü toplumsal olayı sayılan Opera Balosu gelir. Bu vesile ile Opera, yılda bir gece, kapalı kalır ve 45000 gül ile süslenerek balo düzenine getirilir. Baloya hanımlar şık tualetleri, erkekler frak ile gelebilir. Büyüleyici bir ortamda, böylesine büyüleyici güzellikler bir masal  dünyasını çağrıştırır. Giriş biletleri çok önceden satılır. 4700 kişilik yerin yaklaşık 4000 kişiliği paralıdır. Bu yıl ki giriş kişi başına 215 Öro, bir loca fiyatı 9.000-36.000 Öro arasındadır. 2005 yılının locaları şimdiden satılmış olduğundan, bir çok kimse yedek listede beklemektedir. Ancak 2005 balosu için yerler henüz tükenmemiştir. Baloya katılanlar arasında Cumhurbaşkanı, Başbakan ve eşleri ile birçok ünlü kişi bulunur. Örneğin önceki balolara gelenler arasında Sophia Loren, Claudia Cardinale... gibi ünlüler de vardır. Onlarla dirsek temasında dans etmek, baloya katılanların unutamayacakları anılar arasındadır. Heyecanın doruk noktasına çıktığı diğer bir an, “Hanımlar seçer” çağrısıdır.

Opera Balosu dansın yanında davranışın ve görgünün büyük önem taşıdığı bir olaydır. İsteyenleri bu yönde hazırlayan dans ve davranış okulları vardır. Baloda “Herkes valse” çağrısı yapılınca 4500 kişi müzikle bütünleşerek, dönmeye ve kendinden geçmeye başlar. Bu çağrıyı çok önceleri başlatan Strauss Oğul’un melodileri ile bir insanın o görkemli ortamda, o sihirli gecede başka türlü davranması da olanaksızdır. Büyük olay Avusturya’da iki milyondan fazla televizyon seyircisi tarafından aynı heyecanla izlenir, ayrıca bu masalımsı balo medya ile tüm dünyaya ulaşır. Balonun bir özelliği de, bu balo için seçilen ve yetiştirilen 160 genç çift tarafından başlatılmasıdır. 17-24 yaşları arasından seçilen bu gençler açılışa yalnız bir kez katılabilirler. Onlara verilen en önemli öğüt “Gülümsemeyi unutmayınız!” kuralıdır, zira gülümseme insanı güzelleştirir.

Diğer ünlü bir balo Viyana Filarmonikler Balosu’dur. Onursal Başkanlığı’nda Başbakanın ve Bakanların bulunduğu bu balo akşam 22’de başlar ve sabah 05’te sona erer. Hanımlar yere kadar uzayan tualet, erkekler frak, smokin veya üniforma giyebilir. Bu yıl ki bilet fiyatı 100 Öro idi. Balonun açılışı yine özel seçilen genç çiftler tarafından yapılmaktadır.  

KONSERLER KENTİ VİYANA

Balolar balo mevsiminde düzenlendiği halde, konserler tüm seneye yayılır. Denebilir ki, Viyana’da konsersiz gün geçmez ve aynı bir günde birçok konser olabilir. Bunların çoğu Konser Evi’nin Büyük Salonu’nda, Mozart Salonu’nda veya Schubert Salonu’nda verilir. Viyana’nın belki dünyanın en ünlü konseri Viyana Filarmonik Orkestrası tarafından Müzik Derneği’nin yine dünyaca ünlü tarihsel binasındaki görkem dolu Altınlı Salon’da verdiği ve dünyada bir milyardan fazla seyircinin televizyonda izlediği Yeniyıl Konseri’dir. Biletleri çok önceden tükenen bu ünlü konser esas olarak yılın ilk günü verilmekte, fakat büyük istek nedeniyle ondan iki gün önce yani yıl sonunda aynı program uygulanmaktadır. 4 ve 32 sıra arasındaki yerlerin bu yıl ki bilet fiyatı yıl sonu konserinde 370 Öro, yılbaşı konserinde 550 Öro yani yaklaşık bir milyar TL idi. Konserden çok kısa bir süre sonra konserin CD ve DCD leri satışa sunuluyor.

Bu yılki konserin yöneticisi, Milano La Skala Operası’nın ünlü İtalyan yöneticisi Riccardo Muti idi. Bu onurlu görevi dördüncü kez yüklenmişti. Daha önceki yöneticileri arasında Herbert von Karajan, Nikolaus Harnancourt gibi ünlüler var. Yanan Venedik Operası La Fenice’nin (Sözcük anlamı: Anka Kuşu) açılışını da yönetmiş olan Muti, konser bitince bir alkış tufanına tutuldu ve orkestra başka parçalar çalmak zorunda kaldı. Geleneğe uyularak, son çalınan Radetzky Marşı (Strauss Baba, 1848) ile konser son buldu. Konser esnasında bir şampanya şişesi açıldı ve böylece Yeniyılın kutlanması dinleyicileri mutluluğa, neşeye boğdu.

2004 yılı Johann Strauss Baba’nın (1804...1849) 200. doğum yıldönümü olduğundan, Yeniyıl konseri ona adanmıştı ve onun parçaları ile beraber Strauss ailesinin diğer besteci üyelerine ait parçalar da seslendirdi. Aynı nedenle, İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası da 2004 Yeniyıl konserini Strauss Baba’nın 200 doğum yılı anısına ayırmış. Bu konseri en ciddi gazetemizde 10 Ocak 2004 günü çıkan bir yazı ile anlatan Sayın Selmi Andak, ne yazık ki, bazı hatalı bilgiler veriyor. Bunun nedeni, aynı isimli baba ve oğul Strauss’u karıştırmış olması. 200. Doğum yılı kutlanan, yazarın yazdığı gibi Strauss Oğul (1825-1899) değil, fakat Strauss Baba’dır. Oğulun doğum tarihini 1825 olarak yazdıktan sonra, aradan henüz 200 yıl geçmediğini farketmeliydi. Aynı hatayı, “...bu konserin Dünya Müzik Tarihi’nde Vals Kralı lakabıyla tanınan Viyanalı besteci Johann Strauss’un (1825-1899) 200. Yılı Anısı’na düzenlenmiş olması idi” diyerek sürdürmüş. Verilen diğer bilgiler de, Strauss Baba yerine hep Strauss Oğul’a ait oluyor.

SONUÇ

Yazın, müzik, güzel sanatlar, bilim bir toplumun genel kültürünün parçalarıdır ve bu parçalar bir bütünlük içinde, birbirini destekler, verimli olmalarını sağlar. Viyana yüzyıllar önce bir kültür sentezini başarı ile uyguladığından, onun mutlu sonuçlarını da elde etmeyi başarmıştır. Orta Avrupa’nın ilk üniversitesi Prag’da 1348 yılında kurulmuş, bunu 1365’te Viyana Üniversitesi izlemiştir. Avusturya yenilikçi atılımlarla Yenidendoğuş ve Aydınlanma kervanına da katılmış ve Batı Dünyası’nın yaratıcı gücünü kendi damarlarına akıtmayı başarmıştır. Özellikle İncil’in Papaz ve Profesör Luther tarafından Almancaya çevrilmesinden sonra ülkenin diğer dillerine yani Slavcaya, Macarcaya, Rumenceye de gecikmeden çevrilmesi kafalarda büyük bir devrim yaratmıştır. İşte şimdi Avusturya’da özellikle başkent Viyana’da gördüğümüz uygarlık, Batı Uygarlık kervanına zamanında katılmanın bir ürünüdür.

Sofya’da ateşemiliter iken orada gördüğü operadan çok etkilenen ve o engin sezgisi ile olayın özünü derhal kavrayan Atatürk, Viyana’daki kültür etkinliklerini yakından tanıma fırsatını bulsaydı, her halde Osmanlı Ordusu’nun Viyana kapılarında neden bozguna uğradığını ve sonraki yüzyıllarda neden sürekli yenildiğini yine kültür yetersizliği ve aklın ışığını rehber edinmeme ile açıklardı.

Şimdi,  AB’ye aday olabilmek için inanılmaz ödünler veren ve bazı uyum yasaları ile Avrupa kervanına katılabileceğini sanan veya öyle görünen politikacılarımız, esas yapılması gerekenin akıl ve kültür uyumu olduğunu acaba ne zaman anlayacaklar? Akıl ve kültür uyumu başarılması zor ve yasa çıkarmakla asla gerçekleşmeyecek bir süreçtir. Bir yanda televole kültürü, arabesk müzik, magazin ve din medyası ile yoksulluğun, eğitimsizliğin ve gerici politikaların arttırdığı yozlaşma, öte yanda kültürsüzlükle ve bilgisizlikle yetişmiş, inanç sömürüsü yapan, kitleleri uyutmayı ve Aydınlanma’nın kazanımlarını yıkmayı hüner sayan zavallı politikacılar... Dünya, Mars’a gitmeye hazırlanıyor, biz kimi seçeceğimizi bile bilemiyoruz ve Ortaçağdan kalma konuları tartışıyoruz! Güzel Mavi Tuna ile coşamayan, operetlerin zevkine varamayan, daha önemlisi aklını tutsaklıktan kurtaramayan çok sayıda kadınlarımızdan ve erkeklerimizden başka ne bekleyebiliriz? 
 

Yazıyı Tavsiye Et

Yorumlar


Bu yazıya henüz yorum yapılmadı.

Yorumları okumak yada yorum yazmak için sisteme giriniz.